26 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Ankara4°C
  • Van2°C

İSLAMİ HAREKET AÇISINDAN MEZHEP

Orhan Göktaş

03 Eylül 2015 Perşembe 15:47

İSLAM VE MÜSLÜMAN

İslam, Allah’ın insanlara gönderdiği dinin genel adıdır. Allah, “Ala KulliŞey’in Kadir” olduğuna göre İslam da böyledir. Yani İslam “küll” dür,  kapsayıcıdır. Tüm zamanlarda Allah’ın göndermiş olduğu dindir. Geçmişte böyle olduğu gibi gelecekte de böyle olacaktır.

Kur’an’ı Kerim “Allah katında din, şüphesiz İslam'dır. Ancak, Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini kim inkar ederse bilsin ki, Allah hesabı çabuk görür.” (1) Buyurmaktadır.

Hz Muhammed (a.s) İslam’ı şöyle tanımlıyor:

Cibril-i Emin insan sure­tinde Resulullah’a (a.s) gelerek imanı, İslam’ı ve ihsanı sorar. Resulullah (a.s) da bu soruları cevaplandırır. İslam sorusuna şöyle cevap verir: “Allah’ın varlığına, birliğine inanacaksın. Mu­hammed’i Resul kabul edeceksin. Namaz kılacaksın, oruç tutacaksın, zekat vereceksin, gücün varsa hacca gideceksin.”(2)

Bu tanımlama oldukça genel ve kuşatıcı bir tanımlamadır. Burada sayılan beş şeyi yapan şahsın Müslüman olarak tanımlandığı oldukça sarihtir.

MEZHEP

Mezhep sözlükte “gitmek, gidilen yer, yol” anlamına gelir. Terim olarak ise şöyle tanımlanmıştır: “Dinin inanç esaslarını veya ameli hükümlerini anlama ve yorumlama konusunda kendine özgü yaklaşımlara sahip düşünce bütünü, bu yaklaşımlar etrafında meydana gelen ekolleşme, ekolleşmelerin ürünü olan ilmi birikim.”(3)

Mezhep, bir müçtehidin kitap ve sünnet ışığı altında fikir yürüte­rek benimsediği yorumlardır. Daha açık bir ifade ile müçtehidin benimsediği zann’i görüşlerdir. Yani kat’i olmayan zann’i düşüncelerdir. Müçtehit, isabet de etmiş olabilir, hataya da düşmüş olabilir. Bununla beraber yine de bir ecir kazanır.(4)

Fıkhi mezhepler arasındaki görüşler içtihadi görüş olduğu gibi, itikadi mezhepler arasındaki ihtilaf da içtihadi görüştür. Yanlış da olsa, çirkin de olsa herhangi bir mes’uliyet yoktur, belki ecir vardır. Şer’i deliller çerçevesinde içtihad edildiği müddetçe şer’i içtihad sayılır. (5)

Mezheb, Arapça bir sözdür ve “gidilen yol” anlamına gelir. Dinin hükümlerinde, anlayışa göre meydana gelmiş olan usul ve furu’a, yani inanç ve inançtan başka ibadetlerle muamelelere ve cezalara ait, birbirinden farklı olarak kabul edilen tarzların tümüne “mezheb” ve “nihle” denmiştir. Nihle “tutulan, gidilen yol” anlamına gelir ve “mezheb” sözü ile aynı anlamdadır. Mezhebin çoğulu “mezahib”, nihlenin çoğulu “nihal”dir. Bu yüzden de şeriatlara ve mezheplere “milel-ü nihal” denegelmiştir. (6)

Tarihi açıdan, ne Kur’an’ın nüzûl sürecinde ne de Hz. Peygamber’in nüzul sonrasındaki yaşamında herhangi bir mezhepten, fırkadan, cemaatten veya tarikattan bahsetmek mümkün değildir. Zira Kur’an’ın nüzulü tamamlanıp da bir metin (mushaf) haline getirilmesi Hz. Peygamber’den sonra gerçekleştiği için, bu metnin anlaşılması konusunda farklılıkların ortaya çıkması da söz konusu değildi. Çünkü vahyi alan ve tebliğ eden Hz. Peygamber hayatta iken, böyle bir ihtilaf zaten mümkün değildi. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, Kur’an’ın anlaşılmasındaki ihtilafların sebeplerinden olan kıraat farklılıklarının da, geleneksel anlatımda ileri sürüldüğü gibi Kur’an’ın farklı kıraatler şeklinde indirilmiş olmasından değil; gelişimini henüz tamamlayamadığından, hareke ve noktalamanın mevcut olmadığı bir yazıyla yazılmış olan mushafın tabii olarak farklı şekillerde okunmasından kaynaklandığını ortaya koymuş bulunmaktadır. Kısaca İslam’ın kurucu tecrübesi içerisinde “mezhep, fırka, cemaat veya tarikat” denebilecek bir olguya rastlamak mümkün değildir.

Bu tespitten hareketle “mezhep, fırka, cemaat veya tarikat” olgusunun dinin olmazsa olmaz bir unsuru olmaktan ziyade tamamen şartların ürünü “tarihi” bir olgu olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Zira başta Hz. Peygamber olmak üzere Kur’an’ın nüzulü ve İslam’ın teşekkülü sürecinin canlı şahitleri olan ilk Müslüman neslin sona ermesi ile Kur’an’ın ve sünnetin tarihi bağlamı konusundaki hayati öneme haiz bilgiler de büyük ölçüde kayba uğramıştır. İşte bir yandan bu bilgilerin gelecek nesillere tam olarak intikal etmemiş olması, diğer yandan Hz. Peygamber döneminde mevcut olmayan yeni durumların ve meselelerin zuhuru, bunlara dair İslami çözümler üretme sürecini kaçınılmaz kılmış, bu noktada izlenecek yol konusundaki epistemolojik ve metodolojik görüş farklılıkları ise tarih içerisinde mezhepler, fırkalar, tarikatlar şeklinde ortaya çıkmıştır. (7)

Küll birçok cüzüiçerisinde barındırabilir. Hiçbir cüz, küllü içinde barındıramaz; bu eşyanın tabiatına aykırıdır.  Müslümanlar arasında yorum ve anlayış farkları olması normal bir durumken bu farklılıklardan herhangi birini “İslam” olarak nitelendirmek oldukça büyük bir hata olur.

İSLAMİ HAREKET

İslami hareket Müslümanların dış dünyayı İslami değerler, amaçlar ve hedefler doğrultusunda değiştirip dönüştürme çabalarının ortak adıdır.

 İslami hareket, İslami değerleri toplumsal plana taşıma yönündeki her türlü çabanın modern dönemdeki ortak adıdır. Bu anlamda İslami hareket her Müslüman’ın şu veya bu ölçüde içinde görev alması gereken bir kulluk görevidir. Zira bizzat İslam’ın kendisi bir “İslami hareket”tir. Çünkü İslam tek tek Müslüman fertler tarafından yaşanabilecek bir tür “bireysel dindarlık”tan çok fazla ve öte bir şeydir. Diğer bir ifadeyle İslam ancak ümmet olarak hayatın her alanında İslami değerlerin hayata geçirildiği/geçirileceği/geçirilmesi gerektiği bir dindir. Bu hedeften uzaklaşan her dindarlık tarzı bu uzaklaşma oranında İslam’dan da uzaklaşmış, bu hedefe yönelen dindarlık anlayışları da yöneldiği oranda İslam’a yaklaşmış olur. Daha da açık bir ifadeyle İslam bırakın bireyleri, sadece şu veya bu topluma bile değil, tam tersine bütün yeryüzüne ve bütün insanlığa yönelik bir projedir. Bu proje Allah’ın vahiy geleneğinde ve bu geleneğin son halkası olan Kur’an vahyinde sunduğu değerlerin ve bu vahiyde ifadesini bulan iradesinin yeryüzünde egemen hale gelmesi davasıdır. İslami hareketler de bu dava peşinde koşan bütün siyasi, iktisadi, ilmi, fikri, sosyal ve kültürel oluşumların müşterek adıdır.(8)

İslami hareket bir anlamda siyasal İslam olarak kullanılmakla birlikte siyasal İslam’dan daha geniş bir anlam taşımaktadır. Hemen bütün İslami etkinlikleri, Müslümanların İslam adına ortaya koydukları etkinliklerin tümünü İslami hareket olarak niteleyebiliriz. Hatta Müslüman olan ama İslami hareket başlığına karşı gibi görünseler de sonuçta Müslümanların bulundukları her yerde kişisel olarak yada cemaatsel olarak ortaya koydukları  faaliyetler bütünüdür.(9)

İslami hareket adından da anlaşılacağı üzere İslami ilkelere göre hareket eden bir yapı olmak zorundadır. Bir hareket İslami yorumlardan herhangi birine göre hareket etmiş olursa Hanefi, Şafi, Maliki, Hambeli, Caferi, Zeydi veya genel olarak Şii, Sünni, Selefi, Sufi vb. bir hareket olarak isimlendirmelidir. Bu isimlendirmeler o hareketiİslami bir hareket olmaktan çıkarmayacak, ancak İslam’ın bir yorumu ile sınırlandıracaktır. Böyle bir hareket tek başına İslam veya İslam’ın temsilcisi olma iddiasında bulunamaz.

İslam’ın bir yorumuna göre hareket eden hareketlere “İslami değiller.” diyemeyiz ancak “İslam’ın bir yorumuna göre hareket ediyorlar.”diyebiliriz. Çünkü yorum veya bakış açısı çeşitli olabilir ancak İslam tektir.

İslam’ın Tevhid dini olması, aynı zamanda Müslümanların da birlik ve beraberlik içinde olması gerektiği şeklinde anlaşılabilir. Teferruattaki ayrılıklar, içtihadi farklar bu tevhide zarar vermemelidir.

Bunu şöyle bir örnek ile açıklamak istiyorum: Bütün Müslümanlar, bütün yorumlar, bütün mezhepler namazı kabul eder; namazdan önce abdest alınmasını da kabul eder. Hiçbir mezhep namaz kılmaya veya abdest almaya gerek yoktur demez, diyemez. Ancak “Namaz nasıl kılınmalıdır, abdest nasıl alınmalıdır?” konusuna girildiğinde birden çok yorum çıkabilmektedir. Bu yorumlardan herhangi birine uyup abdestini ona göre alıp namazını da ona göre kılan birine: “Senin abdestin ve namazın olmadı.” denemez. Çünkü herkes kendi mezhebine göre abdestini alıp namazını kılar, hepsi de namaz ibadetini yerine getirmiş sayılır. Olması gereken İslam’ın namaz emriniküll olarak kabul edip yorumları doğal, hatta zenginlik ve rahmet olarak görmektir.

MEZHEPÇİLİK

İslami hareket öz’ü esas almalıdır. Mezhepler arası farklılıklar “öz”e ait farklılıklar değil, teferruata ait farklılıklardır. Mezhepler itikadi, fıkhi ve siyasi olarak ayrıştırılsa bile aralarındaki ihtilaf yorum farklarından kaynaklanmaktadır.

İslam dolayısı ile İslami hareket dünyayı İslami değerler, amaçlar ve hedefler doğrultusunda değiştirip dönüştürme çabalarının ortak adı olduğuna göre,Müslümanlar değişmek ve dönüşmek istemeyen hatta İslam’ı kendi amaç ve hedeflerine göre dönüştürüp değiştirmek isteyen İslam düşmanlarını iyi tanıyıp, onların oyunlarını bilip ona göre davranmak zorundadır.

İslam’ı kendi amaçları karşısında tek dinamik güç olarak gören küresel emperyalizmin, Müslümanları geriletip kontrol altına alabilmek için asırlardır çalışmalar yaptığı, bilinen bir hakikattir.

Küresel emperyalist güçler, müsteşriklerin yaptığı çalışmalar sonucunda Müslümanlar arasındaki görüş farklılıklarını tespit edip (normal şartlarda Müslüman ulema tarafından bu farklılıklar normal karşılanmasına rağmen) bunları körükleyerek farklı yorumlara inanan Müslümanları birbirine düşman etmek istemektedir. 

Bir toplumun veya ümmetin (birlik ve beraberlik içerisinde oldukları müddetçe) hiçbir emperyalist güç tarafından mahkum ve mağlup edilmesi söz konusu olamaz.  Hiçbir güç veya silah,birlik ve vahdet içinde olan bir topluluğu alt edemez.

Bunu gayet iyi bilen İslam düşmanları Müslümanlar arasında vahdeti bozup tefrika çıkararak Müslümanları alt etmeyi hesaplamaktadır. Maalesef bu amaçlarınada  ulaşmış görünmektedirler.

İslam düşmanlarının bu yöntemi yeni bir yöntem değil. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimini eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.”(10)

Emperyalistler, kontrol edip sömürmek istedikleri toplumları bölüp parçalamak için oldukça geniş bir malzemeye sahiptirler. Günümüzde Müslümanlar arası çatışma çıkarabilmek için sıkça başvurdukları ulusçuluk, bölgecilik, devletçilik, kavmiyetçilik vb. gibi anlayışlardan çok “mezhepçilik”anlayışına başvurmakta ve ne yazık ki sonuç almaktadırlar.

Müslümanların başındaki yöneticilerin büyük bir kısmı da maalesef küresel emperyalizmin emrindedir.  Bu yönetimler, Müslümanlar arasındaki mezhebi ihtilafları gün yüzüne çıkarmak ve onları birbirinden ayıran ayrılık noktalarını derinleştirmek amacıyla körüklemektedirler.

İslami hareketler, hem küresel emperyalist güçlerle ve onların yerli işbirlikçileri ile mücadele etmeli hem de mezhepler arasındaki düşmanlıkları giderip onları birbirine yaklaştıracak çaba içerisine girmeli; evrensel ve ümmetçi bir çizgi takip etmelidir.

 

MEZHEPLER ARASI YAKINLAŞMANIN YOLLARI

  1. Taassuptan Kurtulmak:  Kör taassup, insanın karşıt fikirlere adaletli ve objektif bir şekilde açılmasını engelleyen bir durumdur. Mutaassıp kimseler doğrunun sürekli olarak kendileriyle olduğunu ve yanlışı da karşı tarafın temsil ettiğini ısrarlı bir şekilde savunurlar, buna inanırlar. Böylece diyalog ve tartışmaya konu olan mesele tamamen görmezden gelinir ve insan kendisini sorgulama eyleminden kaçar.

 

  1. Şahısları Değil Fikirleri Önemsemek: Şahıslar kutsandığı zaman, şahısların yaptığı her hareket ve söylediği söz doğru olarak değerlendirilir. Kutsanan şahsının düşüncesine aykırı söylenenler ise peşinen yanlış olarak değerlendirilir. Oysa kutsal olarak “İslami düşünce” alınsa vahdete engel olan her türlü söz ve eylem kim tarafından ortaya konulursa konulsun reddedilir.

 

  1. Diyalogcu Bir Dil Kullanmak: Peşinen “Benim fikrim doğru, benim yolum hak, diğerleri yanlış ve batıldır.” mantığı yerine: “Benim fikrim doğru, mezhebim haktır ancak başka doğru fikirler ve hak mezheplerde olabilir.” şeklinde düşünüp karşıdakine saygı göstermek gerekir.
  2. Tarihi Olaylara Tarafgir Yaklaşmamak: Maalesef İslam tarihi,kardeşkanı ve gözyaşının bol akıtıldığı bir tarihtir. Tarihe bir tarafı tutma mantığı ile değil de hak ve adalet penceresinden bakıp tarihten ibret almak gerekir.

 

  1. Yalan ve İftiralara Dikkat Etmek: Şu ya da bu fırkanın diğerine attığı ve o fırka takipçilerinin sorgulama ya da araştırma yapılmaksızın kabul ettiğiiftiralarve söylenen yalanlar da yakınlaşmaya engelleyen faktörlerdendir. Oysa kendisi tarafından ortaya konulmamış, sahiplenilmemiş düşünceleri:“Bunların düşünceleri budur.” diyerek yaymak, insafsızlıktan başka bir şey değildir. Kaldı ki hatalı bile olsa görüş ve düşünceler diyaloga engel olmamalıdır.

 

  1. Hatalı Kavramlar Kullanmamak: Müslümanlar “küfür”ve“şirk” gibi bazı İslamî kavramları yanlış kullanmaktadırlar.  Bu kavramları içtihadi ve cüz’i konularla ilgili kullanmak doğru değil. İçtihadi görüş farklarından dolayı kişiye kafir ve müşrik sıfatları kullanılmamalıdır; ki yukarıda “Müslüman kime denir? Konusuna değinmiştik.

 

  1. Alimlerin Duyarlı Olması: Dünya çapında tanınan ve farklı mezheplere tabi ulema,risk alarak diğer mezhepler hakkında olumlu cümleler kurmalı; onların da Müslüman olduğu vurgusu yapmalı veasıl olanın mezhep değil din olduğu gerçeğini söylemelidir.

 

  1. Temel Kaynakların Öne Çıkarılması: Kur’an, sünnet ve ehl-i beyt gibi tüm Müslümanlar tarafından temel kaynak olarak kabul edilen ortak değerler, ön plana çıkarılmalı; tarihte kavgalara sebep olmuş şahıslar ve olaylar ikinci plana atılmalıdır.

 

  1. Öz’e Dönüş Projesi: İslam ümmetinin genel olarak bir öze dönüş projesi etrafında kenetlenmesi gerekmektedir. Bu da ancak muhtelif mezheplerden ulemanın bir araya gelerek ortaya koyacakları irade ile gerçekleşebilir.

DİPNOTLAR:

  1. Ali İmran 19. Ayet
  2. Sahih-i Buhari, (İman 1). Sahih-i Müslim (İman 1)
  3. https://fetva.diyanet.gov.tr/SoruSor/Cevap.aspx?ID=35810&q=mezhep-nedir-#.VQ_83PmsWm8
  4. Molla Mensur GÜZELSOY, İlmi ve Siyasi Tahliller.  (Mezhepler Arasındaki İhtilafların Doğuş Sebepleri Ve Mezhebi Taassuptan Kaynaklanan Savaşlar.)
  5. Molla Mansur GÜZELSOY, İlmi ve Siyasi Tahliller (Biz Mezhepler Arasında Vahdet ve Takribe İnanıyoruz, Mezhepçiliği ve Tahripçiliği Reddediyoruz)
  6. Abdulbaki GÖLPINARLI, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar.
  7. Prf. Dr. Hayri KIRBAŞOĞLU, Bilge Adamlar Dergisi Sayı:21/22
  8. Prf. Dr. Hayri KIRBAŞOĞLU, Bilge Adamlar Dergisi  Sayı: 35
  9. Ümit AKTAŞ, Evrensel Mesaj Dergisi, SAYI 14, Mart 2000
  10. Kassas Suresi 4. Ayet