04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara5°C
  • Van-3°C

MEZHEPÇİLİK, MODERN FİRAVUNLARA OYUNCAK OLMAKTIR

M.Zahir Karataş

03 Eylül 2015 Perşembe 15:55

Kolaylık, rahmet ve terakkiyat sebebi olan ictihad müessesinin doktrinleşmiş hali olan mezheplerin, ötekileştirme ve düşmanlık sebebi haline getirilmesi (Mezhepçilik) İslam’ın genel ilkelerine ve uhuvvet müessesine ihanettir. Sahip oldukları ya da olmak istedikleri saltanatı idame ettirme uğruna, mezhepçilik anlayışını Müslümanlar arasına yerleştirerek ya da körükleyerek doğal olan ictihadi farklılıkları, ötekileştirme ve düşmanlık sebebi haline getirip Müslüman halkı birbirine kırdırtanların anlayışlarını,  tarihin karanlık sayfalarına, bu anlayışı art niyetle ilk ihdas eden karanlık güruhların yanına gömmeyi başaramazsak ve kafamızı kaldırıp, maziyi doğru okumalarla doğru bir şekilde anlayamazsak,modern firavunların oyuncağı olmaktan kurtulamayacağız.

Mezhepler, dinin anlaşılma biçimi ile ilgili farklılaşmaların kurumsallaşması sonucu meydana gelmiş oluşumlardır. Farklılık, insanın gerek vehbi gerekse de kesbi özelliklerinde var olan doğal bir durumdur. Ortak noktaları daha çok olmakla birlikte hiçbir insan yekdiğeri ile aynı şekilde yaratılmadığı ve aynı çevresel koşullarda yetişmediği için olaylara bakış ve olayları tanımlayıp değerlendirmek, her insanda az ya da çok, farklılık arz etmektedir. Çünkü her insan, farklı bir evrene sahiptir ve olayları kendi iç evrenindeki kriter ve nüanslara göre değerlendirir. Her birey kendi evrenini, sahip olduğu fıtri özelliklerinin üzerine, yetiştiği çevreden aldıklarını(İlmi, Kültürel, Sosyal, Psikolojik, … vs.) bina ederek oluşturur. Hülasa insanın düşünce dünyasını, kişiliğini ve karakterini etkileyen, evrenini oluşturan iki temel unsur vardır: Fıtri özellikler ve Kesbi özellikler (çevresel koşullar). Bütün insanlarda bu her iki özelliğin aynıyla (eşit derecede) tahakkuk etmesi mümkün olmadığına göre bütün insanların her konuda aynı şekilde düşünüp çıkarımlarda bulunmasını beklemek de doğru değildir. Herkes sahip olduğu potansiyel çerçevesinde olaylara bakar ve değerlendirir.

Bu durum ictihad ehliyetine sahip müctehidler için de geçerlidir. Dahası bu vehbi ve kesbi özelliklerin farklılığının yanında her bir müçtehidin elindeki verilerin de az ya da çok farklılık arz ettiğini ekleyecek olursak müctehidlerin farklı ictihadlarda bulunması kadar doğal bir şey olmadığını ayan beyan görürüz.Dolayısıyla müctehidler de, aynı kavramdan, detaylarda farklı sonuçlara varabilirler. Çünkü aynı kaynaktan beslenseler bile farklı potansiyellere ve farklı verilere sahiptirler.(Evren farklılığı).

Hiçbir farklılık ötekileştirme ve kendi dışındakini yok etme eğilimi olmadığı sürece tek başına bir sorun kaynağı değildir. Ne kendileri için ne de başkaları için. Farklılıklar, bir sistemin ya da bir bütünün parçaları haline geldiği zaman sorunlar baş göstermeye başlar. Yaşamsal çıkar ve beklentilerde başlayan anlaşmazlık ve çelişkiler, güvensizlik ve bencilliklerle beraber çatışmaya dönüşür. Farklılıkların çatışmaya dönüşmemesinin yolu, tüm farklılıkların kendini ifade edebileceği bir yer bulduğu, saygı gördüğü bir sistem inşa etmekten geçer. Tıpkı bir vücudun organları gibi. Tüm organlar barış içerisinde kendi hayatiyetini devam ettirmektedir. Bir an içinherhangi bir organ diğer organların işlevine soyunursa ya da diğer organlardan herhangi birisi mutlu olmasın diye isyan ederse bundan kendisi dâhil tüm vücut zarar görür. Tüm farklılıkların hayatiyet bulacağı ve bir vücut misali barış içerisinde yaşayacağı sistem mükemmel haliyle İslam’da mevcuttur.

Ötekileştirme sürecinde kişinin kendisine benzemeyene değer biçmesi söz konusudur.  Kişi kendisine benzemeyen ‘Ötekine’ değer biçerken kendi potansiyelinin, kültürünün kıstaslarını kullanır. Bu durumda ‘Öteki’ kendisinin eksik halinden başka bir şey değildir. Ötekileştirme bireyler arası ve guruplar arası düşmanlığın başlamasının bir aşamasıdır.Mezhepler, mezhepleşme sürecinde ‘mezhepçiliğe’ tahvil olduğunda mezhep taassubuna, mezheplerin ayrı birer din gibi algılanmasına yol açar ve ötekileştirme sürecinin hızlanmasına neden olur. Başlangıçta sorunlara çözüm bulma ve dinin daha iyi anlaşılmasını sağlama adına oldukça yararlı birer araç olan mezhepler mezhepçiliğe tahvil olduktan sonra amaç haline gelmeye başlar.Bunun anlamı, en azından mezheblerin birtakım temel görüşlerinin din gibi telakki edilmesi ve dinin birtakım temel fonksiyonlarının mezheplere yüklenmesi demektir. İnsanlar bağlı bulundukları mezhebin dışına çıkmayarak/çıkamayarak, doğru veya yanlış olabileceğini düşünmeden kendi mezhebinin görüşlerini savunmakta ve mezhep mensuplarıyla aynı doğrultuda tavır geliştirebilmektedir. Doğrularını, mutlak doğru olarak görmeye başladıklarından kendileri dışındaki herkesi yanlış, sapkın ve dalalette olmakla itham ederler.

Fikri planda başlayan çatışmalar, fiziki alana da sirayet eder ve Müslümanlara onarılmaz acılar yaşatır. Maalesef mezhepler tarihi bu anlamda olumsuz örneklerle doludur.Bu acı tabloların sebebi bir takım bilgisiz din adamlarının taassubu ve halkın cehaletine ek olarak dâhili ve harici bir kısım yöneticilerin kendi saltanatlarını devam ettirmek için mezhep kışkırtıcılığı yaparak tartışma ve çatışmalar çıkarmış olmalarıdır. Mezhebler tarihi bize Mihne, ( Halkul-Kur’an çerçevesinde yapılan işkenceler)mezhepler arası ihtilaflar, çatışmalar ve baskıların çok çeşitli örneklerini sunmaktadır.(1)Geçmişteki acı tabloların yanı sıra günümüzde bile yanı başımızdaki Suriye, Irak, Bahreyn, Lübnan ve en son Yemende bedellerini çok acı bir şekilde ödemeye devam ettiğimiz ve ödemeye devam ettirileceğimiz bu mezhepçilik belasını görmezlikten gelirsek çok daha vahim tablolarla karşı karşıya kalacağız. Bu durum herhangi bir mezhebin mensuplarına değil sadece ama sadece yerli işbirlikçi zalimlere ve küresel firavunlara yarayacaktır. Aslında Müslümanları ayıran, çatıştıran mezhepler değil, mezhep taassubunu dintaassubuna denk ya da üstün tutan mezhepçi yaklaşım tarzıdır.

Geçmişimizi iyi analiz edip anlamazsak ve geleceğe neleri taşıyacağımızı, neleri de taşımayacağımızı tesbit etmezsek/edemezsek, geleceğimizi şimdi olduğu gibi geçmişimiz belirleyecektir. Yaşadıklarımızdan da anlaşılacağı üzere günümüz Müslümanlarının din anlayışını geçmişteki kısır anlayışlar şekillendirmektedir. Bu da şu ana kadar bizim geçmişimizi sağlıklı bir şekilde değerlendirmediğimizi ve gerekli dersleri çıkarmadığımızı gösteriyor. Eğer bu hal üzere devam edersek firavunların oyuncağı olmaktan kurtulamayıp geleceğimizi de harap edeceğiz.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (2) bir başka Ayette de: “Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.’’ (3)

Ayetler çok açık. Müslümanların hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sarılmalarını, birbirleriyle çekişip çatışmamalarını, aksi takdirde zayıf ve zavallı duruma düşeceklerini bildiriyor. Sağlıklı bir dini anlayışa sahip olabilmek için öncelikle parçacı yaklaşım biçiminden kurtulup Kur’an-ı Kerimi ve Rasûlullah’ınSiretiSeniyesini bir bütün olarak görmemiz, anlamamız gerekir. İnsanın kâinattaki konumunu bir daha gözden geçirmemiz gerekir. Müslümanların Kur’an-a rağmen bölük pörçük olup uzlaşmaz kamplara ayrılmaları akıl kârı değildir.

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellemin iki Hadisi Şerifi İle yazımızı bitirelim; İbn Ömer'den r.a: Rasûlullah (s.a.v) buyurdu ki: “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu zalime teslim etmez. Kim kardeşinin yardımında bulunursa Allah da (c.c) ona yardım eder. Kim bir Müslümanınsıkıntısını giderirse Allah da (c.c) onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da (c.c) kıyamet gününde onun ayıplarını örter.” (4)

Numan ibni Beşir radiyallahuanhuma' dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu: “Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (5)


(1) Daha detaylı bilgiler için; Mezhepler Tarihi (Muhammed Ebu Zehra), Fethul Kadir (Şevkani), El Kamil Fit-tarih (İbnül Esir)

(2)Al-i imran 103

(3)Enfal 46

(4)  [Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 59; Ebû Davud, Edeb, 38; Tirmizî, Hudûd/3; Ahmed, Müsned, 2/91.]

(5) Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66