21 Kasım 2024
  • İstanbul13°C
  • Ankara17°C
  • Van9°C

ZAMANLA TAKAS

Hatice Kübra Baytap

06 Şubat 2017 Pazartesi 13:57

ZAMANLA TAKAS

 

Sözün kefeni yok derlerdi,

Kefeni dilimdi sözlerimin.

Her kelimenin ardında biraz daha gömülmek,

O değil de

Dilsiz sanmaları yaktı en çok canımı

Oysa dilimin altında ana dilim saklıydı

Ana gibi merhamet yüklüydü

Onuru kırılmasın kelimelerin diye cümleleri çuvalda biriktirmek miydi suç?

Tek suçlu ben miydim?

Yoksa romanların kahramanı olacak hain bakışlarda mıydı?

Çocukluğun en masumane anıları

Çamlıca ormanları

Şiddet anları

Taşlar, sopalar

En masumanecesiydi zulmün

Alaysız, dalgasız 

Sadece öfke kusan

Yüz metrelik mesafede her gün bir ömür yitirmek

En ilginç yanı da bu ya!

Yitirilen ömrü özlemek

Düşürülüp düşürülüp ayağa kalkmak

Yarılan dizlere merhem sarmak

Kan revan içinde eve koşmak

Ne tuhaf özlemek bunları

Belki de özlenen günler değildi

Mazide bıraktığım ana kucağı

Her kaçışın ardında ıslak gözlerimi tebessümüyle silip

Başımı okşayan baba eliydi

Kim bilir

Belki de özlediğim hepsi

Özlemek sarıyor yaraları

Ne dayaklara ne zulme öfke kusmuyor bünyem

Çünkü

Çuvalın ağzı açık hala

Henüz dolmadı mühlet

Çamlıca sokakları

Bitmeyen kovalamacalarla dopdolu

Saklambaçlı sokaklar

Oyun alanları

Ve yine ben dilsiz yine dışlanmış

Oyunlar bensiz

Öyle sandılar

Hâlbuki oyunun alası bendeydi

Ne fark eder beşinde, altısında olmak

Yardım elini her yaşta oynamak vardı

Kovalamacalı sokaklar

Saklambaç oynarken çocuklar

Seyyar da beni yakalar

Kovalayan zabıtalar

İlk kez iki yabancı dil anlaşabilmişti

Biri yardıma muhtaç diğeri anlaşılmaya

Zabıtalardan korumak benim görevimdi

Minik yüreğimde güven sezmişti

Güven

Hiç bir engel tanımayan

Sanırım buldum neyi özlediğimi

Nerelisin diye sorgulamadan

Dilimi yargılamadan güvenmişti birileri

Güzel duygulardı bunlar

Güzel de bile hüzün var

Acıları unutturan, baba bakışlı adam

Hiç tanımadığım

Hayatın yükünü omuzlanmış

Üç beş kuruş yetecekti belki ailesini doyurmaya

Portakal, mandalina satmak yerine

Seyyar arabasını kurtarma derdine düşmüştü

Koskoca baba adam

Beş yaşında bir çocuğa sığınmak

Babam geldi aklıma

O da seyyardı ya

Sığınır mıydı o da kaçar mıydı zabıtalardan

Özgüven kadar kor oturttun içime be yabancı adam

Nerde şimdi bir seyyar satıcı görsem

Direksiyon başında öne eğilir kafam

Cız eder yüreğim

Onurlu yaşamlarla dört tekerlek üzerinde karşılaşmak düşürüyor vitesleri

Geriye dönmek istercesine

Yoksul, aç günlere

Uğulduyor beynim

Buğulu sokaklarda bulurum ansızın kendimi

Kentimden uzak

Adı gibi çamlı namı gibi gâvur bir kente göçerim zaman zaman

Dilsiz sanıldığım anlara

Her çocuk gibi ABC öğrenmek yerine

İlk söktüğüm kelime yara bandı olmuştu gazete bayisinde

Kanayan yarayı ne de güzel sarmıştı

Kelimeler söküldükçe yaralar genişledi

Yara bandı sığmaz oldu yarıklara

Yaralara tuz basılıyor artık

Elimizin ulaşmadığı uzaklara

Dilimizin varmadığı sözcükler tuz yerini alıyor

Bu yüzden eksik, tatsız her şey

Ebeveynsiz çocuklar, çocuksuz ebeveynler

Meze edinilmiş ağıtlar

Ocağa ne hacet yanmaktayken bağırlar

Mevsimler hep kış

Tepeden bakmıyor güneş

Toprağa karışmış gözlerde yatar

Olsun

Aldanmayın batık olduğuna

Varsın ağlasın analar

Unuttunuz mu?

Güneş hep doğuda yanar

Adı gibi batık namı gibi gâvur batıda güneşler batar

Sakın ha! Unutmayın

Güneş hep doğudan doğar.

 

Suyduk hamur olduk

Ezildik yoğrulduk

Mayaya durulduk

Pişmeye az kaldı

Tandırları yaktık

Tandırın tadını nerden bilsin tanrıcılar.

 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.