26 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Ankara4°C
  • Van1°C

EDİTÖRDEN

Editörden

06 Şubat 2017 Pazartesi 15:32

Allah’ın Adıyla

Merhaba Sevgili Okurlarımız,

Dergimizin dördüncü sayısı ile siz değerli okurlarımızla buluşmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz.

Bu sayıda dosya konusu olarak, Ortadoğu’da kangren haline gelmiş olan ve her gün daha da içinden çıkılmaz bir muhtevaya bürünen Kürd ve Kürdistan sorununa ayırdık. İki yıldan fazla süren barış sürecinin yerini yeniden çatışmalara bıraktığı ve her gün onlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olduğu bir sorunu anlamak ve hakkaniyet ölçüleri içinde çözüm üretmek duyarlı her insanın üzerinde büyük bir sorumluluktur.

Baskı, imha, inkâr ve asimilasyon politikaları nedeniyle kangrene dönüşmüş olan Kürd ve Kürdistan sorunu, üzerinde yaşadığımız topraklarda yaklaşık iki yüz yıldır varlığını devam ettirmektedir.

İŞİD saldırıları, ve son çatışmalar bir kere daha ortaya çıkardı ki, Ortadoğu’nun en önemli, en can yakıcı sorunu Kürt sorunudur. Bu gerçek son iki yüzyıldır kendini empoze etmesine rağmen, hâlâ soruna yeterince önem verildiğini söylemek mümkün değil. Dahası böyle bir sorunun varlığını kabul etmeyenler bile var. Kabul edenler arasında da sorunun tanımı, kapsamı, derinliği ve çözümü konularında derin görüş ayrılıkları söz konusu. Bu çerçevede sorunun tümüyle bir  "terör ve güvenlik" ten ibaret olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Özellikle devlet piramidinde üst tabakalara doğru çıkıldıkça, sorunu salt terörden ibaret görenlerin sayısı ve etkinliği artıyor.

Aslında Kürd sorunu temelde kimlik, statü ve kendi geleceği hakkında söz sahibi olamama sorunudur. Kürdler kimlik, statü ve kendi geleceği hakkında söz sahibi olma talebinde bulunurlarken karşılaştıkları engeller  sorunu tetikleyerek bugünlere getirmiştir.

Kürd sorunu yıllarca hem İslami kesim tarafından hem de sol ve liberal kesim tarafından ideolojik temelde ele alındı. Kürdistan, halkların kardeşliği ve İslam kardeşliğine kurban edilerek üstü örtülmeye çalışıldı. 

Müslüman Kürdler olarak kimliğimiz ile dinimizin çatışmadığını göstermek, dinimizin mazlumdan ve mahrumdan yana olduğunu ameli olarak izhar etmek, dilimizle dinimize sahip çıkabileceğimizi kanıtlamak, dinimizle dilimizin sorunlu olmadığını ispatlamak, milletimizin hem dini hem de fıtri haklarını korumak için sorumluluk almak bir yükümlülüktür.

Müslüman bireyler ve kurumlar özellikle Kürd Müslümanları Kürd meselesine çözüm yolları üretirken hayatımıza anlam veren temel değerlere bağlı kalarak hareket etmeliyiz. İlahi ilke ve esasların yol göstericiliğini esas almak durumundayız. Müslüman Kürdlerin kendi sorunlarını çözmesi ve bu konuda bir mücadele içinde olması, onların en doğal hakkının ötesinde görevidir de. Ancak bu sorumluğu eda ederken, Müslüman kimliğini, İslami dünya görüşünü, İslami gerekleri korumakla mükelleftir.

 Kürdistan’ın her dört parçasında toplumsal barışı sağlamanın yolu  “Adaleti gerçekleştirme” ve “Adil olabilme” ile mümkündür. Güçlünün haklı olduğu bir hukuk ve adalet düzeni değil; haklının güçlü olduğu adalet sistemi ile kardeşlik ve huzur gerçekleşecektir.  

Kürd halkı Ortadoğu’daki her halk gibi bir millettir. Kürd halkının millet olmaktan kaynaklanan hakları teslim edilirse sorun temelde çözülecektir.

Yeni sayılarda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olun.