21 Kasım 2024
  • İstanbul13°C
  • Ankara17°C
  • Van9°C

ARAÇSALLAŞAN KADIN HAKLARI MÜCADELESİ VE DİNİ DEĞERLER

Betül Güngör Aydoğdu

30 Nisan 2017 Pazar 16:53

 

“Sekülerizm, dini yalnızca vicdanlarına, ölüm ve ölüm ötesine, cenazeye, kiliseye, havraya, camiye, namaza, belirli gün ve gecelere hapseder ve bu metodu dünya hayatına da uygular.”

 

 

 

Günümüz dünyasında, özneden bahsedeceksek,  ilk duraklarımızdan biri hiç kuşkusuz kapitalizm olmalıdır. Tatminsizlik, arzu, sınırsız tüketim, standartlaşma, değişim değerinin kullanım değerinin önüne geçmesi, kapitalist toplumu ayakta tutan en önemli ideolojik araçlardır.Kapitalizm, vahşi bir sömürü, çarkına takılan her şeyi bozan, yıkan ve yabancılaştıran bir sistemdir. Karl Marx’ın;  “ üretim, özne için nesne yaratmaz sadece, nesne içinde özne yaratır.” cümlesi aslında durumu özetler niteliktedir. Bununla birlikte üretim, sınırsız artışın/ tüketimin gerçekleşmesi anlamına gelir. Frankfurt Okulu’nun önemli temsilcilerinden Adorno, kapitalizmin güçlenme sebebini, yarattığı popüler kültür endüstrisi ile açıklamaktadır.Adorno’ya göre kapitalist sistem,müthiş bir kültürel hegemonya yaratarak insanı öz niteliklerinden, isyankar güdülerinden, gerçek sanatsal ve kültürel ihtiyaçlarından uzak tutmakta ve popüler kültür gibi öğelerle avutmaktadır. Adorno’nun düşüncesinde, insanın gerçek ihtiyaçları olan yaratıcılık ve aklın tam olarak değerlendirilmesi; meta fetişizmi, popüler kültür ve standartlaşma gibi şeylerle doldurmaya çalışmaktadır. Kapitalizmin, değişim esasına uygun olarak yaşamın merkezine yerleştirdiği bu anlayış,varolan her şeyi( özne, değer, ilke vb.) araçsallaştırmaktadır. Öznenin varoluşunu, kesin bir tatminsizlik, doyumsuz bir hayat ve mutluluk ideası üzerine kurarak, her gün yeni ihtiyaçlar oluşturur. Bu döngü, tüketim ağının her zaman sağlam  olmasını ve bu döngüde insanların gitgide benzer hal almasını, yaratıcılık, çok seslilik ve çok renkliliğin giderek azalmasına neden olmaktadır.

            Kapitalist sistemde,seküler dünya görüşü de yerini almıştır. Ontolojik bir ayrıma neden olan sekülerizm, özneyi manevi/ spiritüel ve dünyevi şeklinde ayırır. Birbirinin devamı, tamamlayıcısı olduğu gerçeğini yok eder. Kapitalist sistem ve seküler dünya görüşü, iç dünyamızı anlama noktasında, buhrana sürüklemektedir. Epistemolojik olarak ilkelerimizi, değerlerimizi biliyor; ancak bunların izdüşümleri paralel olmayınca, bir karmaşa yaşayıp meşrulaştırma içinde buluyoruz kendimizi. Bu karmaşada ya kapitalist sistemin prangalarına takılıp kayboluyoruz ya da radikal bir dönüşüm yaşamak/ karar almak zorunda kalıyoruz. Müslümanlar olarak, kaç zamandır yaşadıklarımızı bu şekilde değerlendirebiliriz. Popüler kültürün yönlendirmesiyle ve medyanın desteğiyle yaratılışımıza, bizi biz yapan değerlere, yabancılaşıyoruz. Konumuzu biraz spesifik hale getirip, günümüzde kapitalist sistemin ve seküler dünya görüşünün kadın hakları mücadelesini ve İslam alemindeki mübarek gün ve geceleri nasıl araçsallaştırıp, ayrıştırdığını anlayamaya çalışacağız.

Kapitalist sistemin metalaştırdığı ve sömürdüğü konulardan biri, kadın haklarıdır. Kadın hakları, kadının erkeklerle eşit şekilde sahip olduğu, sosyo-ekonomik, siyasi ve yasal hakların tamamına verilen isimdir. Sanayi devriminden sonra, sosyal hayat içinde yer almaya çalışan kadın,  kapitalizmin çarkına takılmaktan kendini kurtaramamıştır. Bugün sosyal hayatta, ev yaşamında maruz kaldığı ekonomik, psikolojik, fiziksel şiddet,kadını mücadele etme durumunda bırakmıştır. Bundan dolayıbirçok sivil toplum kuruluşu kurup, çalışmalar sürdürmektedirler. Dernekler kuruyor, paneller veriyor, gün ve haftalarda günün önemine binaen, basın açıklamaları ve etkinlikler gerçekleştiriyorlar. Ancak duruma biraz daha yakından baktığımız zaman, sorunun temelinde yatan kapitalizmin vahşi yüzünün, mücadeleyi nasıl araçsallaştırdığınıgörebiliriz. Bir örnek üzerinden anlamaya çalışırsak;19. yüzyılın ikinci yarsında, Amerika’da daha iyi koşullarda çalışma talebiyle greve başlayıp, kapitalizmin vahşi çarkına başkaldıran kadınların, bu eylemde polisin müdahalesiyle,onlarcası hayatını kaybetmiştir. Bu hak talebi, ilerleyen zamanlarda kadın haklarının konu edildiği birçok platformda dile getirilip anılan, nihayet BM tarafından tanınan, kutlanan uluslararası bir gün olmuştur. Buraya kadar herşey normal seyrinde gelişmiştir. Kadın, erkek fark etmeksizin gaspedilmiş bir hakkın, tekrar hak sahiplerince elde edilmesi süresince sarf edilen çabalar ve başlangıç tarihi önemlidir. Anmak ve hatırlamak son derece olağandır. 8 Mart’ta bir fabrikada, kapitalizmin daha fazla kâr elde etmek uğruna hayatlarını sömürdüğü kadınlar, kapitalizmin insanı araçsallaştırıp, sömüren ideolojisine karşı ayaklandılar. O kadınların kendisine karşı durdukları kapitalizm, gel gör ki bu gün o mücadeleyi tüm yönleriyle teslim/satın almıştır. Bu gün, kadınlar günü kutlamaları, kapitalizmin damarlarına kan pompalıyor. Kutlama ve anmanın her türlüsü, kapitalizmin medya ve popüler kültür ile daha da yaygınlık kazanan tüketim çılgınlığına alet olmaktadır. Bir hak mücadelesi olarak çıkılan yolda, 8 Mart Kadınlar Günü’nün geldiği son nokta, bankaların kadına özel kredi fırsatlarına, mağazaların, markaların, AVM’lerin indirim kampanyalarınadönüşmüştür. Kapitalizmin merkezinde yer alan bu yerler, bu günü anlama yetimizi yitirmemize, kendimize yabancılaşmamıza öncülük etmişlerdir. İnsanın varlık gayesi, bir arayış, hakikate ulaşma ümididir; ancak geriye ve bugüne baktığımızda, geleceğe ilerleyen hak yolcularını değil, yerinde eriyen, tükenen sıradanlaşmış ve standartlaşmış insanlar görüyoruz. 8 Mart günü yaşamını yitiren insanların üzerinden kazanç hesapları, tüketim aracı yapan bir sisteme şahitlik ediyoruz. Gelinen bu noktada, kafamıza birçok soru takılıyor.Bunlardan biri;hak savunuculuğunun nerde durduğu ve böyle bir olay karşısında ne anlam ifade ettiğidir. Bir film repliğinde; “eğer bir mahkemede çocuğu savunmam gerekecekse, savaş zaten kaybedilmiş olur. Bence savaş burada, sınıfta verilmelidir.” der. Bu replik, bize, aslında bir ipucu verebilir. Yerel ve ulusal basından derlenen haberlerde, yalnızca aralık ayında 28 kadının öldüğü, 14 kadına tecavüz edildiği, 38 kadının yaralandığı ve 39 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulunulduğu kaydedildi. Bu aydan iki gün önce ise, kadın sivil toplum kuruluşları, 28 Kasım Kadına Şiddete Hayır Günü’nü anmak için bir araya gelip, basın açıklaması okudular.Peki bu anma programı ne ifade etti? Bu yaşananlar arasında yalnızca araçsallaşan ve yabancılaşan duyguları ve sloganikleşen hak mücadelesini...

Sekülerizm, dini yalnızca vicdanlarına, ölüm ve ölüm ötesine, cenazeye, kiliseye, havraya, camiye, namaza, belirli gün ve gecelere hapseder ve bu metodu dünya hayatına da uygular. Belirli gün ve gecelerde vuku bulmuş talihsiz olayları anıp dağılmak, yalnızca bir tatmin ve kandırmacadır. Biz Müslümanlar, ( Cuma günü ve Kadir gecesi dışında) mübarek ve mübarek olmayan gün ve gece ayrımına inanmayız. İslam dininde,Müslümanın Allah adına yaptığı her şey değerli ve kutsaldır. Böyle bir nitelemeye mazhar olmak için, mübarek gün ve geceleri beklemek, diğer günlerde yapmadığımız ibadeti ve samimiyeti (!) böyle bir günde göstermek,seküler bir okuma olup, zihnimizde oluşturduğumuz sorunlu din anlayışını ortaya koyar. Bunun bir örneği; kutlu doğum programlarıdır. Allah Resulü’nü anma adına, yılın bir günü, haftasını beklemek ve böyle zamanlarda mağazalarda, kitapevlerinde yapılan indirimler veya üzerine Kur’an, Kâbe, Allah yazılı pastaların kesilmesi, kapitalist sistemin ve seküler anlayışın, değerlerimizi nasıl araçsallaştığını ve bizi nasıl yozlaştırdığının yalnızca bir örneğidir. Bu seküler okumanın yelpazesini genişletip, hayatın her anına angaje ediyoruz. Hak mücadelesinde, kendi gündemimizi oluşturmaktan aciz,  belirli zamanlarda yaşanan olayları anıp bitiren kuruluşlara döndük. Kapitalist sisteme sürekli çanak tutan bu hallerimiz, kendimizde bir farkındalık oluşturmadığımız sürece, varoluş gayemizi anlamamıza engel olacaktır. Kadın hakları mücadelesini ya da mensup olduğumuz dinin değerlerini, farkında olmaksızınevirip, tüketecektir. Dişlerine takıp; değeri,  mücadeleyideğersizleştirip, sömürüp, yok edecektir.

 

                                                                                             

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.