- Öze Dönüş Hareketi
- Röportaj
- Öze Dönüş Dergisi
- Duyurular
- Öze Dönüş Kitaplığı
- Basın Açıklamaları
- Adıyaman Öze Dönüş
- Diyarbakır Öze Dönüş
- Bitlis Öze Dönüş
- Erciş Öze Dönüş
- Hakkari Öze Dönüş
- İzmir Öze Dönüş
- Makaleler
- Kahta Öze Dönüş
- Mardin Özedönüş
- Diğer Etkinlikler
- Mina Öze Dönüş Der
- Muş Öze Dönüş
- Öze Dönüş Mamoste Der
- Öze Dönüş
- Nurşin Öze Dönüş
- Tatvan Öze Dönüş
- Şırnak Öze Dönüş
- Van Öze Dönüş
- Yüksekova Öze Dönüş
- Tercüme / Analiz
- Haberler
EĞİTİMİN SORUNLARI
Orhan Göktaş
30 Nisan 2017 Pazar 16:59
Bu eğitim sürecinin sonunda öğrenci; hastasına müşteri gibi bakan doktor, müşterisini yolunacak kaz gibi gören esnaf, devletten aldığı güçle vatandaşa zulmeden bürokrat… olarak karşımıza çıkacaktır. Artık siz ne kadar ekleme yapabilirseniz yapın tipinde insan yetişmektedir.
Eğitim sisteminin sorunları, yıllardır tartışılagelmektedir. Fakat bu tartışmalar “sistemin ürettiği sorunlara” odaklanmakta, eğitim sisteminin bizatihi kendisinin “yapısı ve resmi ideolojisi”yle sorun olduğu gerçeği ise genellikle göz ardı edilmektedir.
Malumunuzdur, sorunları çözmenin yolu onları anlamakla doğru orantılıdır. Sorunlar doğru anlaşılmaz ise çözüm için ortaya konan bütün çabalar çözümsüzlüğe dönüşür.
Teşhisi yanlış konan bir hastalık için geliştirilen tedavi yöntemi, o hastalığı tedavi etmekten çok, hastalığın tedavisini geciktirecek belki de hastalığı kronikleştirecektir.
Sorun çözme tekniğinde en önemli aşama, sorunu tespit etmektir.“Doğru tespit, doğru çözüme götürür.”
Eğitim sorunlarınımevcut“eğitim sistemi içindeki sorunlardan” söz ederek tartışmak, çözüm değil çözümsüzlük getirecektir. Tartışılması gereken,sorunları üreten, sistemin kendisidir.
Ben, mevcut eğitim sisteminin “temelden yanlış” olduğu kanaatindeyim.
Bu sistem, eğitimin “amaç ve hedeflerini” yanlış üzerine bina etmiştir.
Sistemi değiştirmediğimiz sürece, sorunlar devam edecek, çözüm için harcanan zaman ve enerji de kaybolacaktır.
Eğitim sisteminin dayandığı düşünce, Milli Eğitim Temel Kanunu’nda,Türk Milli Eğitiminin Amaçları
I – Genel amaçlar:
Madde 2 – Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,
1.“(Değişik: 16/6/1983 - 2842/1 md.) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;” (1)şeklinde tanımlanmaktadır.
Eğitim sistemimize “Milli Eğitim” denmesi ve “milli” kelimesinin “Atatürk milliyetçiliği” ile tanımlanması bize eğitim sistemimizin dayandığı düşünce hakkında yeterli ipuçlarını vermektedir aslında.
“Millet” kelimesi anlam kaymasına uğratılmış önemli kelimelerden biridir. Bu kelime Kur’an’da “din”, “ümmet” gibi anlamlara gelirken “T.C Anayasası”nda “Atatürk Milliyetçiliği” kavramı kullanılmakta ve ‘millet ulus’a indirgenmektedir.
1982 Anayasasının 2’nci maddesine göre, “Türkiye Cumhuriyeti Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir devlet”tir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi anayasamızın 2’nci maddesinde herhangi bir milliyetçilik anlayışı değil “Atatürk milliyetçiliği” anlayışı kabul edilmiştir. Bu husus ayrıca anayasanın başlangıç bölümünün birinci paragrafında “Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı” şeklinde dile getirilmiştir.
Anayasada yer bulan “Atatürk milliyetçiliği bir ulus milliyetçiliğidir”ifadesi bizdeki milliyetçiliğin evrensel değil yerel olduğunu gösterir.
Bu durumda, eğitim sistemimiz “akılcı, ahlaki, insani, bilimsel, evrensel” değerlere değil, “Atatürk milliyetçiliğine”bağlı olmak şartıyla bu değerlere bağlı bir sistem olarak planlanmıştır.
Eğitimin sonunda oluşacak davranış değişikliği ise “Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” cümlesiyle ifade edilmektedir.
Bu eğitim sisteminin yetiştirmek istediği insan “hakka, adalete, doğruya, ahlaki değerlere, hukuka,yani insani değerlere” karşı sorumluluğunu bilen değil,“devletine karşı” sorumluluğunu bilen ve bunları davranış haline getiren bir insandır.
Devlete itaati merkeze alarak devleti kutsal sayan bir eğitim sisteminde, özgür ve üretken bir insan yetişmez. Olsa olsa“İtaatkar, söz dinleyen, güdülenmeyi bekleyen emir kulları”yetişir.
İslam, insanın “hür” olduğunu ve “hür düşünce”ye sahip olması gerektiğini söyler.
Bizim eğitim sistemimiz ise hedef olarak“otoriteye bağlılığı esas kabul eden, ezberci ve nakilci” bir sistemdir. Bu sistemde-Türk Milli Eğitimi’nin temel amaçlarında ön görüldüğü gibi- üretim yoktur, yorumlama yoktur, yalnız kuru bir tekrar ve körü körüne itaat vardır.
EĞİTİMİN AMACI
Eğitimin amacı İslam’a göre;“insanın hakikat arayışı”dır.“Hikmet, müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır.”(2)
Hikmet,hükmün doğru olanıdır;insan doğru veya yanlış hüküm verebilir, hikmet doğru hüküm verebilme yetisidir.
Yani hakikate erişebilme yeteneğidir hikmet.
Hikmet şeytanın değil de Rahman’ın istediği hükmü vermesini sağlar insanın.
Kur’an’da hikmet ile ilgili birçok ayet var:
“Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür.” (3)
Bu ayette kitapla beraber hikmet verildiğinden söz ediliyor; demek ki kitabın yanında doğru karar verebilmek, doğru hüküm koyabilmek, hakikati anlayabilmek için hikmete de ihtiyaç var.
“Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.”(4)
Eğitim sistemimiz, John Dewey’in öncülük ettiği pragmatik eğitim felsefesine dayandırılmıştır.
Bu sistem“pragmatik”yani“pratik yarar” hedefleyen bir yaklaşım içindedir.
Hakikat pratik fayda ile sınırlandırılamaz.
Bu sistemde anasınıfından üniversiteye kadar bilimsel bir yaklaşımla eğitim verilmekte, bilimin uygulanması doğrudan eğitimin amacı olarak görülmektedir.
Mevcut eğitim sistemimizin kutsalı, bilimdir.
Mevcut sistemde eğitim “manevi değerlere, insan onuruna, doğruya, erdeme, hakikate ulaşım aracı”olarakdeğil;maddi karşılığı olan, ekonomik değerlere ulaşma aracı olarak planlanmıştır.
Çocuk öğretmenine: “Hocam bu konu benim ne işime yarayacak? Bize bu konuyu niçin anlatıyorsunuz?” şeklinde bir soru sorduğunda, hocanın verebileceği tek gerçekçi cevap: “Çocuğum bu konudan sınavda soru çıkmaktadır.” olacaktır.
Aksi bir cevap verdiği takdirde, çocuk o konuyu öğrenme ihtiyacı duymayacaktır.
Dersler, çocuk sınava hazırlansın, daha iyi bir okul kazansın, daha iyi bir meslek sahibi olsun,
daha çok para kazansıngibi tamamen maddi karşılığı olan hedefler gözetilerek verilmektedir.
Bu eğitim sürecinin sonunda öğrenci; hastasına müşteri gibi bakan doktor, müşterisini yolunacak kaz gibi gören esnaf, devletten aldığı güçle vatandaşa zulmeden bürokrat… olarak karşımıza çıkacaktır. Artık siz ne kadar ekleme yapabilirseniz yapın tipinde insan yetişmektedir.Yeterki devletine sadık, Atatürk ilkelerini özümsemiş makul bir vatandaş olsun.
Oysa maddi karşılığı olan alanlara yönlendirmeden önce, derslerin içeriği çocuğun “kalbi yani insani, evrensel, ahlaki, dini” yönü terbiye edilmiş olsa ahlaklı meslek erbabı yetişmiş olacaktır.
EĞİTİMİN TEMEL UNSURLARINA YÜKLENEN ANLAM
Eğitimin temel unsurları “insan”, “bilgi”, “ders”, “eğitim”, “öğretmen”, “öğrenci”, “toplum” gibi unsurlardır.
Eğitim sisteminde eğitimin temel unsurlarına yüklenen anlam, eğitimin amacını da ortaya koyması açısından yol göstericidir.
Eğitim sistemimiz materyalist temellere dayandığından, saydığımız unsurlara bu bakış açısıyla tanımlamalar yapılmaktadır.
İnsan nedir?
Ulaşılmak istenen nihai insan tipi nasıl bir insandır?
İnsana aktarılmak istenen bilgi nedir?
Ders nedir?
Eğitim nedir?
Niye verilir?
Öğretmen nedir?
Öğrenci kimdir?
Nasıl bir toplum istenmektedir? gibi sorulara verilecek cevaplar eğitimin mahiyetini de ortaya koymaktadır.
Materyalizme göre her şey maddeden ibarettir, dolayısı ile “İnsanda konuşan, düşünen, alet kullanabilen sosyal bir hayvandır.”
Buna göre eğitim,bu sosyal hayvanın var olan potansiyelini en iyi şekilde değerlendirerek,en iyi şekilde üretip, ürettiğini de tüketme yeteneğini geliştirilmesi için verilir.
Her şey dünyadaki yaşam için.
En iyiyi üreten ve en iyiyi tüketen,en iyi insandır.
Mevcut eğitim sisteminde “Allah hayatın hiçbir somut alanında yoktur.” Sadece soyut olarak “vicdanlara hapsedilmiş bir Allah anlayışı hâkimdir.”
Diğer unsurlara da yine vahyî bakış açısıyla değil, Batılı materyalist bakış açılarıyla yaklaşılmaktadır.
DİN EĞİTİMİ VEYA DEĞERLER EĞİTİMİ
Materyalist Batı, din ve devlet işlerini birbirinden ayırıp “laik ve seküler” bir anlayışı benimsemiştir.
Mevcut eğitim sistemimizin dayandığı mantığa göre:
Din başka,dünya başkadır; din dünya işlerine karışmaz, karışamaz.
Ancak İslam’a göre böyle bir ayrım yapamazsınız, din hayatın kendisidir. Sosyal hayat, siyasi ve ekonomik hayatı dinden ayıramazsınız.
İslam insana ölçüler koyar ve her ne iş yaparsanız yapın, bu ölçüler içinde kalarak, yapmak zorundasınız.
Seküler bir yaklaşımla yapılan eğitimde dini talepler, din kültürü dersleri ile veya din adamı yetiştiren imam hatip okulu gibi okullarla giderilmek istenmektedir.
Din kültürü derslerinde dinler hakkında genel bilgi sahibi olunmasını ve bir kısım dini ritüel ve duaların ezberletilmesi hedeflenir.
Onlarda “ruhban sınıfı” olarak adlandırdıkları din adamları vardır ve bunlar dini okullarda yetişip din adamı olur.
İmam hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri “ruhban sınıfı” oluşturma mantığıyla kurulmuş okullardır. “Bu okullarda yetişen insanlar din işleri ile ilgilensinler, din diğer vatandaşların gündeminden çıksın.” anlayışı temel yaklaşımdır.
Bu okullarla imamlık ve ilahiyatçılığın birer mesleğe dönüştürülmesi hedeflenmiştir.
İmam hatip okullarında yetişen çocuklar imamlıkla yetinmeyip tıp, mühendislik, hukuk gibi bölümleri tercih edince müdahaleye maruz kalmışlardır. Çünkü bu okullar amacının dışına çıkmış, hedefinden sapmıştı.
İslam’da batıdaki ruhban sınıfına benzer din adamları sınıfı yoktur.
Her Müslüman İslam’ı öğrenmek zorundadır. Her ne iş yapıyorsa yapsın, ister teknik bir iş yapsın ister sosyal bir iş, ister finans sektöründe olsun ister sağlık sektöründe hiç fark etmez, yaptığı işi İslami ölçülere göre yapmak zorundadır.
Niye din kültürü diye ayrı bir ders verilir ki Müslüman çocuğuna? Neden müfredatta bulunan fen bilgisi, fizik, kimya, biyoloji, tarih coğrafya gibi dersler “hikmet arayışı” mantığı ile yapılmasın?
Neden derslerdeki konular işlenirken, konu ile ilgili ayeti kerimeler, Hz. Peygamber’in ve İslam âlimlerinin sözleri verilmesin çocuğa?
Neden çocuklarımız derslere besmele, hamdve salavatlarla başlamasın?
İlla ayrı bir dersmi koymak gerekiyor dini bilgiyi vermek için?
Din hayatın kendisi iken, niye hayatımızdan soyutlayıp dünya işleri ayrı din işleri ayrıymış gibi bir mantıkla eğitim yaptıralım çocuklarımıza?
Namazlarımızı cemaatle kılmanın faziletli olduğunu bildiğimiz halde, illa maaşlı bir hocaya neden ihtiyaç duyup onu yetiştirmek için ayrı okullar açılsın?
Hepimiz namaz kılmasını ve kıldırmasını bilmekle yükümlü değil miyiz?
Neden marangozluk, berberlik, öğretmenlik, mühendislik gibi ilahiyatçılık diye ayrı bir meslek oluşturuyoruz?
Belli alanlarda kendini geliştiren fakih, muhaddis, müfessir ve başka konularda kendisini geliştirmiş ulemaya muhakkak ihtiyaç duyulmalıdır. Bunların bu işi, geçim kaynağı, meslek olarak değil, bağımsız ulema sıfatıyla yapmaları gerekmiyormu?
SONUÇ OLARAK
Eğitim sisteminin sorunları,sitemin kendisini ortadan kaldırıp yerine, bize göre bir sistem getirilmediği sürece tartışılmaya devam edilecek ve çözüm de üretilemeyecektir.
Bu konu ülkenin en hayati konusudur.
Sömürgeci bir mantıkla yapılan eğitim, sadece sömürgecilerin istediği tüketici bir toplum oluşturacaktır.
ÖNERİM
Bu sistem tedrici(aşamalı) olarak kaldırılmalıdır.
Kaldırıldığında yerine nasıl bir sistem getirilecekse adım adım yine tedrici bir şekilde yerleştirilmelidir.
Aşamaların ne olacağı, ne kadar süreceği, hangi aşamada neler yapılacağı konusunda komisyonlar oluşturulup çalışılmalıdır.
Bu süre içinde sistemin olumsuz etkilerini minimize etmek için vakıflar, cemaatler ve alternatif eğitim kurumları üzerinden eğitimler verilmelidir ki bugüne kadar veriliyor. Bunlar arttırılmalıdır.
Dipnotlar:
- Millî Eğitim Temel Kanunu (Kanun No: 1739
- Tirmizî, "İlim", 19; İbn Mâce, "Zühd", 15
- Nisa suresi 113. Ayet
- Bakara suresi 269. Ayet
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Öze Dönüş