- Öze Dönüş Hareketi
- Röportaj
- Öze Dönüş Dergisi
- Duyurular
- Öze Dönüş Kitaplığı
- Basın Açıklamaları
- Adıyaman Öze Dönüş
- Diyarbakır Öze Dönüş
- Bitlis Öze Dönüş
- Erciş Öze Dönüş
- Hakkari Öze Dönüş
- İzmir Öze Dönüş
- Makaleler
- Kahta Öze Dönüş
- Mardin Özedönüş
- Diğer Etkinlikler
- Mina Öze Dönüş Der
- Muş Öze Dönüş
- Öze Dönüş Mamoste Der
- Öze Dönüş
- Nurşin Öze Dönüş
- Tatvan Öze Dönüş
- Şırnak Öze Dönüş
- Van Öze Dönüş
- Yüksekova Öze Dönüş
- Tercüme / Analiz
- Haberler
15 TEMMUZ VE FETÖ
Necmeddin Karasu
02 Mart 2018 Cuma 14:49
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, Hissiyatım şudur; İyimser tespitle, 30 yıldır bu ülke insanın inanç ve maneviyata dair neyi varsa, her bir varlığı, “Mütedeyyin Birey, Asımın Nesli, eğitilmiş genç nesil, Nur Nesli” iddia ve söylemleri payanda kılınarak, Gülen Cemaati tarafından çalındı.
“Erdemli, ahlaklı, milli ve manevi değerlerle donatılmış Nesil” iddiası ve NUR TALEBESİ(!) olduğu iddiasıyla kimlik bulan bu örgüt, bu kavramların her birinin içini boşaltmayı başarabildi. Her ne kadar gönüllü kitlesinin bir kısmı bu iddialarını sürdürme niyetinde olsa da, örgütsel yönetim erk’inin, uluslararası bir gücün emir komuta zincirini sürdüren piyonlar olduğunu ve bu iyi niyetli “Emre Amade” saf kitlesini de adeta birer dinamite dönüştürebildiğini 15 Temmuz ayan beyan ortaya döktü. Öyle ki, aynı inancı paylaştığı birinin canını almayı cihad sayabilmekte, öldürdüğünü şehit, kendisini mücahid olarak görebilecek kadar yoz bir din anlayışını hayatına taşıyabilmektedir.
Ülke sınırlarını aşan dev bir organizasyon ve harekete dönüşmeleri, hem toplum hem de devlet kaynaklarını kullanmakla mümkün oldu. Her ne kadar Mütefekkir Bediüzzaman Said Nursi’nin risalelerini meşrep/ilham kaynağı olarak kabul ettiklerini ifade etseler de, aslında Gülen’in kendi fikirleri ve tezleri ile geliştirdiği, hayat verdiği yepyeni bir manifesto ile beslenmektedirler.
Gülen örgütü mensuplarının, hedeflerine ulaşmak için, tüm değerlerinden ve sabitelerinden sıyrılarak bir hayat yaşadıkları, toplumun malumudur.
Askeri okullara girebilmek için, öğrencilerin aileleri de dahil olmak üzere, kimliksizleştirildikleri ile ilgili birçok tanık anlatılarının dinleyicisi olmuşuzdur.
Ordu içerisinde rütbe ve terfi için, İslam’ın haramlarını bile isteye çiğnedikleri, alkol tükettikleri, namaz kılmadıkları, kadınlı erkekli toplantılarda eşlerinin başlarını açtırdıkları, çiftlerin dans davetlerini geri çevirmedikleri de, zaman zaman örgütten kopanların itiraflarında yer almaktaydı.
Toplumun her sınıfından insanları emellerine ve gelirlerine kaynak haline getiren kitlenin, geldiği nokta itibarı ile daha çok zamanlar tartışılacağı ve gündem işgal edeceği aşikârdır.
Şu unutulmamalıdır ki, 90’lı yıllardan beri, bu örgütün hedeflerine ulaşmak için bu ülke insanına ödettiği bedeller, zulümler ve işlediği cürümler aydınlatılmadığı sürece, gerçek etki alanları tespit edilmiş olmayacaktır.
Ulusal ve bölgesel her cinayet ve cürümde, bu örgütün parmak izleri aranmalıdır.
Nihai olarak iştirak ettikleri darbe girişimi ile de, “Eğitim Fedai(!)”lerinin aslında birer “Eğitilmiş Fedai’ler oldukları gerçeği ile tanışmış olduk. 28 Şubat sürecinde Üniversite öğrencisi olarak tanık olduğum, söz konusu ümmetin ve İslam’ın mücadelesi olduğunda kılını kıpırdatmayan hoşgörülü “şakird!”ler, aslında söz konusu kendi kazançları olduğunda, birer canavara dönüşebiliyormuş. Bu anlamda, Hasan Sabbah ve fedaileri tanımı, tam olarak karşılık bulmaktadır.
Biricik hedefleri ve çıkarları için, bir ülkeyi hatta bir ümmeti ateşe atabilecek kadar gözü dönmüşlük, ancak tarihin bu figürü ve fedaileri ile izah edilebilir.
AK parti iktidarına kadar, makam için her şeylerini feda etmeye razı olanlar, AK parti iktidarı ile birlikte şapkadan tavşan çıkarmaya başladı, neyi istiyorlarsa, alabilecek güce ve imkâna kavuştular. Sınav sorularını çalmak, devletin en üst mevkilerine atanacak kişileri atamak, devlet kaynaklarını kendi kasalarına aktarmak, ihalelerde firma kayırmak, belli başlı stratejik kurumların bilgi işlem departmanlarını, dolayısı ile bilgi kaynaklarını ele geçirmek, her türlü oyun, hile ve kurgu ile gayri resmi kazancı resmileştirmek, yöneticisi oldukları kurumlara iş yapan işverenleri, “İnfak, Bağış, Himmet, Yardım, Zekât” gibi İslami ve insani jargonlarla haraca bağlamak, başkalarının hakkını gasbederek atadıkları memur maaşlarından %’lik haraçlar almak gibi, akla gelen ve gelmeyen her yol ile kazanç elde etmeyi hızlandırdılar.
Öyle ki, şikâyet edilen kendi adamı, şikâyeti değerlendiren kendi adamı, savcı kendi adamı, hakim kendi adamı, polis kendi adamı, ila nihaye, general kendi adamı olabilecek bir güce eriştiler.
Kendilerine hizmet etmeyi kabul etmeyen herkes, bir şekilde yerinden yurdundan görevinden edildi yada edilecekti. Kasetler, Şantajlar, yalancı tanıklıklar, düzmece doktor raporları, düzmece suçlamalarla başlatılan teftişler… Öyle bir hale getirildi ki toplum, hakkın olan bir maruzatın dahi çözümü, Fetullahçı bir “Abi” nin onayıyla hallolur oldu.
Tüm bu güm zehirlenmesi, örgütü öyle bir hale getirdi ki, haşa, Allah’ı unutur oldular. Zannettiler ki, onlar bir oyun/tezgâh kuracak ve tezgâhları tıkır tıkır işleyecek. A planı B planı C planı, Alfabe harfleri kadar alternatif planlar da yapsan, “ Evinden çıkmaz” dediğin halk sokağa çıkar, tankın önünde durur, namlunun önüne siper olur, köprüye kalkan olur ve Tüm planlarını Alt üst eder.
Taraftarlarına Vaad ettiğin tüm tarihler çöp oldu, hepsi geçti. Bir tek Allah’ın vaadi gerçek oldu, zulüm sürmedi. Oyun ve desiseler, oyun kurucuların başlarına geçti.
Ama inanan insanlar eliyle yada erdemli insanların destekleri ile hayata geçirilen, ülke insanı adına faydaya dönüşen birçok şeye yazık oldu.
Din kisveli Çıkarcı İhanet Çetesi eliyle, AKPARTİ iktidarı döneminde yapılan her iyi/güzel şey, tarumar edildi/edilmeye çalışılıyor.
Temennim ve Duam, Ümmetin bu oyun ve desiseler karşısında feraset ve cesaret sahibi olmaları ve Allah’ın ipine daha sıkı sarılarak, bu badireleri atlatmasıdır.
Şimdi;
AK Parti’ye düşen görev;
AKPARTİ, bir oyuna daha kurban olmamak ve kurban vermemek için, kamu kurumlarını büyük bir titizlik ve dikkatle incelemeli ve bu zalimlerin bir başka zulmüne izin vermemelidir.
Kirliyi, pisliği, zalimi, çıkarcıyı öncelikle partiden, sonra tüm devlet kurumlarından temizlemeleri, herkesin AK Parti’den beklediğidir, yapılması gerekendir, yapılmalıdır.
Umarım gereken hassasiyet gösterilir ve ADALET, adil olanlar eliyle tesis edilir. Kurunun yanında Yaş da yanmaz, yeni mazlumiyetler ve mağduriyetler oluşmaz. Ümitvarım.
AK Parti’nin, içerideki pislikleri ve hainleri temizleyerek, ders alarak, adaleti tesis ederek yola devam etmesi ve bu büyük oyunu, bu emperyalist oyunu, bu içerdeki hainlerin maşası olduğu oyunu bozması için ciddiyet ve adaletle çalışması gerekmektedir.
Toplum olarak bizler de, meydan nöbetlerini bıraksak bile, vicdan nöbetlerini sürdürmeliyiz. Zulmetmemeli, ama zulme de rıza göstermemeliyiz.
Bizler de, birey ve toplum olarak, Emperyalist aktörlerin ve çıkarcı hain maşaların;
- İslam coğrafyasına bir takla daha attırmalarına,
- Yeni Bir Mısır tezgâhlamalarına,
- Kardeşliğimizi dinamitleyerek bozmalarına,
- Kardeşi Kardeşe düşürmelerine,
- Bir kale daha feth etmelerine,
- Bir harabe daha oluşturmalarına,
- Toplumsal barış’ı bozmalarına,
- Barışı gelmeyecek bahara kadar ötelemelerine,
- Paralel ihanet ve cinayet şebekesinin ülke makamlarını işgal etmelerine,
- Ülke kaynaklarını kurutmalarına,
- ABD ve AB’nin “özgürlük”etiketi ile Bu ülke halklarını köleleştirmelerine,
- Darbelerle ülkemize şekil vermelerine,
- Bizi, namluların ucu, tankların paletleri ile hizaya getirmelerine,
- Razı olmamalıyız.
- Buna,
- Hakkı, Adaleti, Kardeşliği, Geleceği, Tesis etmeye niyeti olanlar
- Yani bizler “Dur” demeliyiz.
Dua ile.
ÖZE DÖNÜŞ DERGİSİ SAYI 7
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Öze Dönüş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.