- Öze Dönüş Hareketi
- Röportaj
- Öze Dönüş Dergisi
- Duyurular
- Öze Dönüş Kitaplığı
- Basın Açıklamaları
- Adıyaman Öze Dönüş
- Diyarbakır Öze Dönüş
- Bitlis Öze Dönüş
- Erciş Öze Dönüş
- Hakkari Öze Dönüş
- İzmir Öze Dönüş
- Makaleler
- Kahta Öze Dönüş
- Mardin Özedönüş
- Diğer Etkinlikler
- Mina Öze Dönüş Der
- Muş Öze Dönüş
- Öze Dönüş Mamoste Der
- Öze Dönüş
- Nurşin Öze Dönüş
- Tatvan Öze Dönüş
- Şırnak Öze Dönüş
- Van Öze Dönüş
- Yüksekova Öze Dönüş
- Tercüme / Analiz
- Haberler
ENTELİN ÇIKMAZI ÂLİMİN SUSKUNLUĞU*
Necmi Kaya
10 Eylül 2018 Pazartesi 13:00
İlim, geçmiş yıkıntıların önünde sağlam duran dikili taştır. Âlim, o taşı dile geren ustadır. Parlayan ve parıltıyı sürekli etrafa salan iki yapışkan dilin adıdır: İlim ve âlim. Âlimin tefekkürüyle ilim dar zamanlarda sağ taraftan kutsal yürüyüşün içine katılır.
İkisinin derdi bellidir: Büyük görünen dertleri küçültmek adına geçmişin koridorlarından esintiler yapmak; hüzün ve kederin gölgesiyle daralan bütün ruhları güzel ve etkili sözlerle “Hele bir dur” demeye getirmektir. Ardından: “Kalk ve yürü, at üstündeki o lekeli sözleri, seni esir alan zincirleri kır, seni sen olmaktan çıkaranların peşine takılma!” diyerek insanı ölü denizden çıkarıp yeniden canlandırmanın derdini taşırlar. Kaçış ve sessizlik, ikisinin geçmişinde hiç yoktur. Kutsalın bütün ırmaklarına birlikte el atarlar. Küçük şeyler karşında yıkılmadan büyük şeylere el atmak için: Hira’da tefekkürden sonra doğanlar gibi saf ve temiz bir edayla meseleye inince büyük bir zafer ikisinindir. Sebatla yürüyerek geçmişi değer haline getirmek ikisinin olmazsa olmazıdır.
İlim, birkaç günlük ucuz bir tahsille yontulamaz. Zaman aşımına uğrayacak kadar basit bir dili de içinde barındırtmaz. Kendini ispata götüren bir derdi hiç olmadı. Sürekli köşesinde durup keşfedilmeyi bekler. Keşfe kalkanı zamanla olgunlaştırır ve kendine bağlar. Derdini onun üzerinden gün ışına çıkarır, aydınlığa açılacak anahtarları onu keşfedenin eliyle verir. Günlük hevesleri sürekli öne çıkaran sokaklarda bulunmaz. Oralar onun mekânı değildir. Her an kurban olacak bir tarafı tutmaz, taraflara kar sağlayacak malzemelerinde içine girmesine izin vermez. Kimsenin gücü de yetmez ilmi bulanık bir hale getirmeye. İlmin, durduğu yer bellidir ve gideceği yer çizilmiş. Yüzyılları kapsayan bir geçmişle incelik tohumlarını salarken kutlu yürüyüşte ağırlığı çok fazladır. İncitmeden dağılanları toplamanın bütün taşlarını içinde taşır.
Âlimin sancısı dağılanları ilmin diliyle toplamaktır. Telaşa kapılmadan yılların derinliğiyle derde dalmak ve sorun olanı yeniden yapılandırmaktır. Ustalığı dağılanların karşısında ortaya çıkar. Kıyıdan köşeden olaya inerken, arkasına dönmeden gitmek üzere olanı ilkin sakinleştirmekle ustalığa başlar. Daha sonra kutsala aç kalanı doyurmak, kutsalda çıplak olanı örtmekle devam eder. Kendi payına düşeni meseleye hiç dâhil etmeden, sorun görünenleri sokağın dilinden ilmin kapısına taşır. Bir daha dönmeyeceğim diyene ölümün ulumasını hatırlatarak, gurur ve inadın acı felaketler doğurduğunu söyler. Kıssadan hisselerle yüzeysel fırtınalara kapılanların kutsalın sağından soluna kaydığını, sola kayanların zamanla ilmin değil heveslerin âlimi olacağını defalarca söyler. İhtilaflar karşısında gururun kör bir cephe, inadın da inayetsiz bir meydan savaşı çıkardığını eklemeden durmaz… Bunu yapan âlim ilmin hakkını veren usta konumuna çıkar.
Âlimin kayboluşu çoğu zaman entelin elinde olur. Öfke ve inatla ihtilaflara dalan entel, entelliğin güçlü yasalarını kutsalın içinde arkasına alır. Ona uyan âlimi de kızgın duvarların önüne taşır. Duvardaki kızgın ve yıkıcı taşlara el atan âlim kendini taşıyamaz hale gelir; farkına varmadan entelin eliyle basiretsizliğin yatağına bağlanılır. Âlimin o yataktan kurtulması derin bir tefekküre ve koca bir itirafa bağlı. Zira entelin, öfke ve inatla erkeksi dokunuşları ihtilaflara dâhil etmesi âlimi çaresiz bırakır. Entelin: “Dün kimseler yoktu, ben meydandaydım. İlmi düşünerek yaptığım yürüyüşler neredeyse beni yok olmaya götürüyordu. Korku beni her saat parçalarken, ağlamamam için bütün nedenler silinmişti. Bütün ürpermelere rağmen kalktım ve benimle olanlarla yürüdüm. Güçsüzlüğümden sıyrılarak, boyun eğmeden kutsalın içinde bu güne geldim. Genç kollarım beni taşımazken, aşkın ve özgürlüğün ruhuma yüklediği güçle korkularımdan sıyrıldım. Bu gün beni bu düşünceden ve ihtilaflara karşı durmaktan alıkoyacak bir güç yok. Beni alıkoymaları için dün benimle aynı kaderi paylaşmaları gerekir. Çünkü beni aşk diri tuttu. Mucizeler değil, özgürlük bu güne getirdi. Şimdi parolaları saklamanın derdini taşımayacağım. Artık yalnız değilim, benimle yürüyeceklerin sayısı arttı. İhtilaflardan kutsala yeni bir yön çizeceğiz,” bu sözleri âlimi ilkin suskunluğa götürüyor. Sözlere cevap vermediği her saat çaresizliği artmaya başlar. İlmiyle bu dokunuşları örtmedikçe de entelin eliyle yatağa daha sıkı bağlanılıyor.
Âlimin, entelin sloganları karşısında suskunluğu zamanla ilmini değersiz kılar. Suskunluk, ilmindeki saflığı tembelliğe ve duyarsızlaşmaya çevirir. Böylece âlimin kayboluşu başlamış olur. Dün nasihat verdiği, gurur ve inadından dolayı bir daha dönmeyeceğim diyenin yerine yavaş yavaş geçer. Onun kayboluşu dönmeyeceğim diyeninkinden farklıdır. Âlim, gururun yerine onuru, inadın yerine de itirafı dile getirmemeyi bırakarak dönmez. Kimseye itiraf edemez entelin günlük hevesine kapıldığını ve fark edemez onur dediği şeyin aslında ilmin yan etkisi olan kibrin olduğunu…
Entelin erkeksi dokunuşlarla attığı sloganlar ve çizdiği rotalar kısa sürede çok işe yarar. Âlimin suskunluğu ve kayboluşuyla birlikte, heyecan yaratan fikirler gibi etrafa yayılır. Yüreğindeki büyük arzularla o sloganların peşine takılanlar, yeni bir ışık görür gibi entelin söylediklerini çokça dile getirirler. “Beni aşk diri tuttu. Mucizeler değil, özgürlük bu güne getirdi. Şimdi parolaları saklamanın derdini taşımayacağım,” bu sözler birkaç defa sahnelenir. Her sahneleniş kulağa ve gönle dirilik ekler, entele de coşku katar. Entel o coşkuyla ihtilaflar karşısında açtığı kör cepheleri çoğaltır, inayetsiz meydan okuyuşlarını artırır. Fakat coşkusundan hesaplamadıkları zamanla etrafını sarar. Her şey gibi sloganları da günlük değişimin karşısında yumuşar ve etkilerini yavaş yavaş kaybeder. Eski heyecanı yaratmamaya başlar. Üzerine kör cephede yaptığı amansız saldırırlar da muhatap bulmaması eklenince, sloganlarının hiçbir değeri kalmamaya başlar. İşte o an çıkmazların içine o istemeden kutsal onu sürekler. Arkasında gidenler: “E şimdi ne yapacağız, sloganlar bitti. Şimdi biz de mi parola saklamanın derdine düşeceğiz” demeye başlarlar. İşte o an entelin yeni slogan bulamama çıkmazı ve rotaların içinde sıkışması başlar.
ÖZE DÖNÜŞ DERGİSİ SAYI 8
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Öze Dönüş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.