İslamcı feminizm ortaya koyduğu eleştirilere çözümü kendi köklerinde arar. Bundan dolayı İslam ülkelerinde yer alan bu İslamcı kadın bilinçliliği tartışmaları bir dine dönüş uğraşıdır. İslam ile modernleşme arasında bir alternatif okuma biçimidir.
Giriş:
Sözcüklerin ve kavramların tarihleri vardır, tıpkı onlara bağlı uygulamaların olduğu gibi. İslam tarihi ve geleneğinin sözcüklere ve uygulamalara yüklediği anlamlar gibi. Bunların hiçbirini salt bir ifade veya pratik olarak ele alamayız; çünkü ardına saklanan/ sığdırılan bir tarihleri vardır.
Arap toplumunun kültürü, ekonomisi, hukuku vb. özellikleri bu dönem inen ayetlerin anlaşılmasında etkili olmuştur. İnen ayetin bazen bir olaya itiraz, bazen övgü; bazen ise kuralı, yaşam tarzını değişim veya tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemesi dönemsel koşulların varlığıyla doğrudan ilişkilidir. Bu anlamda kadının muhatap alınma açısından ikinci planda oluşu ve bazı hukuki eşitsizliklerin aydınlatılabilmesi için öncelikle Müslümanlar, Kur’an’ın hitaplarını dönem koşullarını göz önünde bulundurarak okumalıdırlar. Garaudy’nin dediği gibi, İlahi ve ebedi mesajın yedinci yüzyılın Araplarına ilan edildiğini anlamak gerekiyor. “Yani Ortadoğu’nun ‘ataerkil’ geleneğinden olan bir topluluğuna.. Kadının esas itibariyle erkekten aşağı görülmesini kutsal bir inanç gibi benimseyen İbrani soyunun temsilcisi bir halkla… Saint Paul’un aşırı derecede kadın düşmanı Hıristiyanlığının anlayışındaki bir topluma… Kısacası erkeğin hakimiyetine bağlı kabileci geleneği içinde hayatını sürdüren Arap yarımadasının Araplarına.”[1]
Kur’an’ın kadın konusundaki öğretisi, İslam öncesi Arap toplumun güçlü tabakaları tarafından suistimal edilen yetimler, köleler, fakirler ve kadınlar gibi toplumun daha zayıf katmanlarının durumunu düzeltme ve güçlendirme gayretinin bir parçasıdır. O toplumda kadın olmak, ev içinde sığıntı gibi görülmenin[2] ya da daha korkuncu diri diri gömülmenin[3] ifadesi demekti. Kadın daha doğduğu anda öldürülmeye namzetmiş; babasının onu evleninceye kadar tahammül edilecek utanç verici bir yük olarak görmesi de az rastlanır bir durum değildi.
İslam öncesi Arap toplumu dönemsel olarak bunun aksi örneklerini de vermesine rağmen Kur’an’ın şahitliğiyle ne yazık ki kadının genel pozisyonu mağduriyet, istismar ve ölüm üzerine kuruluydu. Kur’an bu uygulamalara son vermiş ve kadına toplumsal- hukuksal haklar verip onun maruz kaldığı istismar ve kötü muameleyi ortadan kaldırmıştır. Baktığımız zaman, Kur’an, kadın-erkek ayrımı yapmadan insan cinsine yöneldi.[4] Yine Kur’an, açıkça insan olarak her iki cinsin Allah karşısındaki hukuki statülerinin eşit olduğunu vurguladı.[5] Allah karşısında üstün ve değerli olmanın ancak iman ve ahlakla olabileceğini ilan etti.[6] Kadının toplumda aşağılanmasını, hor görülmesini şiddetle eleştirdi.[7] Allah’ın emir ve yasaklarına uymada kadın ve erkeğin eşit olduğunu belitti.[8] Kadınların o günkü şartlarda ahlaki-politik bir aksiyonları olduysa onları destekledi.[9] Kur’an, kocası hakkında Allah’a şikâyette bulunan kadının derdi ile özel olarak ve yakından ilgilendi.[10]
Kur’an’da çok açık olarak ifade edildiği üzere insan olmaları bakımından kadın ile erkek arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de eşit derecede Allah’ın emir ve yasaklarına muhataptırlar. Ontolojik olarak fark bulunmayan kadın ve erkek yeryüzünde Allah’a kulluk etmek için yaratılmışlardır. Böylece temel hak ve sorumluluklar açısından aralarında bir fark bulunmamaktadır. Kur’an, fizyolojik ve psikolojik olarak farklı yapıya sahip olan kadın ve erkeği biri diğerinden üstün veya eşit tutmaktan ziyade, birbirinin tamamlayıcısı olduğunu bildirmiştir. Kur’an’ı Kerim, “Onlar sizin için bir elbise, sizde onlar için birer elbisesiniz”[11] beyanıyla erkek ve kadının insan olarak birbirine olan ihtiyaçlarına açık olarak dikkat çekmiştir. Bununla birlikte Mümtehine Suresi 13. ayette açıkça yer edildiği üzere Peygamberin kadınlardan biat alması, İslam’ın kadın iradesinin bağımsızlığını öngördüğünü gösterir.[12]
İslam’ın kadına tanıdığı temel insan hakları Kur’an referansıyla ortaya konabilir. Buna göre hayat hakkı, mükiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı ve siyasi haklar gibi haklar bakımından kadın ve erkek arasında hiçbir farkın olmadığı savunulmaktadır.[13]
Gürhan’ın hadisler üzerinden belirttiği, İslam’ın ilk yıllarında, Hz. Peygamberin eğitim- öğretim için kadınlara ayrıca zaman ayırdığı, durumu müsait olan kadınların Cuma ve bayram namazı da dâhil olmak üzere bütün namazlara katıldıkları, Müslüman kadınların Hz. Peygamberin evine giderek onunla sohbet ettikleri, kadınların çokça soru sordukları, kamu hizmetlerinde görev aldıkları, savaşlarda tıbbi hizmetler, lojistik destek ve çarpışmaya katılma gibi aktif görevlerde bulundukları rivayet edilmektedir. Görüldüğü gibi, İslam, kadını hayatın dışında bırakmamış, aksine hayatın merkezine koymuştur.[14]
İslam’ın kadına tanıdığı temel haklar ve peygamberin hayatındaki uygulamalar ne yazık ki oluşan İslam geleneğinde ve hadis terminolojisinde gereken yerini alamamıştır. Güçlü ataerkil yapının içinde arka plana itilmiştir. Kadınların siyasal ve toplumsal olarak geri planda kalmaları/bırakılmaları geleneği eleştirmelerine ve alternatif bir okuma biçimi geliştirmelerine neden oldu. Bu anlamda kadın hakları savunuculuğu söylemleriyle ortaya çıkan feminizm, bu geleneğe getirilen eleştirinin şekillenmesinde etkili olmuştur.
Feminizm 18. yüzyılda Fransa’da filozoflar ve kadın yazarlarca ortaya atılan ve savunulan, siyasal ve toplumsal olarak erkeklerle eşitliği öngören bir akımdır. Kadının toplumsal hayattaki eşitsizliği ve haklarıyla ilgilenen bu akım, onun toplumdaki yerinin iyileştirilmesini ve toplumda gerçek bir eşitliğin sağlanmasını amaçlamıştır. İslam dünyasında eleştirel bakış açısı geliştirmek isteyen bir kısım Müslüman kadınlar, söylemlerini oluştururken bu akımın argümanlarına başvurmuşlardır. Müslüman kadınların argümanlarını oluşturmada feminizmin argümanlarını kullanıyor olsalar bile, bu tamamen o akımın bir parçası olarak görülemez. Bu anlamda çalışmamızı bu noktaya çevirip İslamcı feministlerin feminizmden farklı olarak ortaya koydukları yöntem ve tartışmaları ele alacağız.
Söylem Olarak İslami Feminizm
İslami feminizm, önemli temsilcilerinden Margot Badran’ın ifade ettiği üzere bir paradigma dahilinde feminist bir söylem ve uygulamadır. Anlayışını ve yetkisini Kur’an’dan alan bu söylem tüm varlıklarıyla kadın ve erkekler için hak ve adaleti amaçlar.[15]
Badran’ın da belirttiği gibi İslami Feminizm, geleneğe bir eleştiri ve savunmacı bir yaklaşımdır. İslami Feminizm 90’lı yıllarda dünyanın muhtelif bölgelerinde entelektüel kadın ve erkeğin ortaya koyduğu eleştirel söylemlerle belirginleşmiştir.[16] Özellikle Mısır, İran ve Malezya gibi ülkelerde şekillenen bu söylem, Türkiye’de henüz olgunlaşmamakla birlikte varlığından söz edilebilir.
İslami Feminizm söyleminin oluşum sürecinde oryantalist ve sömürgeci zihniyetin olduğu görülür. Oryantalist ve sömürgeci söylemlerle başlayan Müslüman kadının konumu tartışması kısa bir süre içinde İslam ülkelerinin modernleşme/batılılaşma yanlısı aydınları tarafından ele alınıp sürdürülmüştür. Böylece feminist söylemin etkileri ve Müslüman kadınlar arasında gelişen bir eleştirel yaklaşımın oluşumuna katkı sağlamıştır. Öte yandan kadın sorunu düşünce hayatındaki gelişmelere koşut olarak milliyetçi hareketlerin ve uluslaşma sürecinin de özel bir önem vermesiyle günümüze kadar tartışılagelen bir konu olmuştur.[17]
Müslüman toplumlarda kadın hareketinin oluşumunda etkili olan batılı erkekler ve oryantalist- sömürgeci anlayış toplumun “geri kalmışlığını” kadın üzerinden okumuşlardır. Böylece kadın sorununu araçsallaştırmışlardır. İslami feminizmin önemli isimlerinden Faslı Asma Lamrabet, modern söylemin aleni görüntüsünü ve sorunu politikleştirmesini şöyle ifade eder. “Meksika’da kadınların kadın olduğu için öldürülmesinin başkentine dönüşmüş olan Ciudad Juarez’deki kadın cinayetlerinin “daha az medeni” olduğu için değeri düşen Meksika kültürünün doğasında olduğu düşünülür. Yine aynı mantıkla Meksikalı kadınların cinayete kurban gitmesi, doğal olarak medyada Sudan veya İran’daki Müslüman bir kadının taşlanmasından daha az yer bulacaktır. Çünkü Müslüman ülkelerde kadınların taşlanması, Batı hegemonyasını yüceltmeye yarayan politik bir araca dönüşmüştür.”[18]
Diğer taraftan küreselleşmeyle birlikte artan uluslar arası göç, kültürel kimliklerin diaspora edilmesi veya kültürel kimliklerin toprakla bağının kalmaması gibi faktörler de İslamcı feminist söylemin dile getirilmesinde etkili olmuştur.[19] Aynı zamanda feminist söylemin etkisi, internetin, uydunun ve diğer iletişim araçlarının artan kullanımı doğrultusunda da yoğunlaşmıştır. [20]
Oluşan kadın bilinçliliği yukarıda bahsettiğimiz modernleşmenin etkisiyle toplumsal değişim hakkında eleştirel bir söylem olarak var olmayı başarmıştır. Ancak bununla birlikte sömürgeci tecrübenin ve oryantalist söylemin etkisiyle savunmacı bir yaklaşımla Müslüman kadının hakları ve toplumsal konumu üzerinde de durulmuştur.[21] Bu da bize İslamcı feminist söylemin oluşum sürecinde kadınların pasif kaldığını gösterir. Ama 90’lı yıllardan itibaren kadınların bizzat kendilerinin ürettiği özgün bir söylem olmuştur. Farklı toplumların tecrübeleri ve sorunlarıyla Müslüman kadınlar belli bir çizgi oluşturmuşlardır. Bunda entelektüel Müslüman erkeklerin de katkıları olmuştur. Mesela Kasım Emin’in Tahrir’ul Mer’e ile Halil Hamit’in İslamiyette Feminizm Yahut Alemi Nisvanda Müsavat-ı Tamme adlı eserleri birer örnektir.[22]
İslami feminizmi oluşan çerçevede tanımlamak gerekirse, din ve gelenek içinde kadının durumunu eleştirel bir bakış ile değerlendiren, toplumsal cinsiyet eşitliğine (gender equality) özel bir önem veren, geleneğin ve dini yorumların ataerkil karakterini sorgulayan, bunları yaparken de başta Kur’an’ı Kerim olmak üzere dini metinleri referans alan bir söylemdir.[23] Ortaya konulan bu tanımlama tartışmaların merkezinde olmakla birlikte zamanla kabul görmüştür. Hiç kuşkusuz hem kavram olarak hem de kimlik olarak sahiplenmesinde sorunlar olsa bile İslami feminizm İslam kültürü içinde gelişen bir kadın söylemi olarak yerini almıştır.
İslam geleneği ve toplumlarında kadın sorunu biyolojik yönünden ziyade toplumsal cinsiyeti, hakları ve konumuyla gündem olmuştur. Bu anlamda farklı coğrafyaların ve sorunların içinde olan Müslüman kadınları bir çizgide birleştiren husus, kendilerinin bir özne, birey olduğunu, hem dini çevrelere hem de seküler gruplara ilan etmektir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Müslüman kadınların bu birey olma çabaları ilk zamanlar pasif ve feminist söylemin bir parçası gibi dursa da zamanla kadınlar bunu bir adım ileri taşımışlardır. 90’lı yıllarda söylemlerini kendileri üreten bir teoloji oluşturma gayreti içinde olan ve bunu sosyal bilimler içinde derinlemesine nüfûz etmesini ve analizini sağlayan eğitimli, entelektüel Müslüman kadınlar olmuştur. Kimi kadınlar özellikle Kur’an üzerine yoğunlaşmışlardır (Amina Wadud, Rıffat Hasan); kimileri kendi Kur’an yorumları ile farklı şeriat formülasyonlarını karşılaştırmıştır (Aziza el-Hibri, Shaheen Sardar Ali); kimileriyse hadisi yeniden değerlendirme çalışmaları yapmıştır. ( Fatıma Mernissi, Hidayet Şefkatli Tuksal).[24]
İslami feminizm söyleminde, kadın bakış açısı ile İslami kaynakları yeniden gözden geçirmek ve yorumlamak ön plandadır. Bu yüzden İslami feminizmin önceliği, eşitlikçi mesajına kavuşmak için direkt olarak İslam dininin kalbi ve temeli olan Kur’an’a başvurmaktır. Bu anlamda İslami feminizmde amaç, ataerkil anlayış ve tahakkümlerinin dehlizlerinde kaybolmuş olan Kur’an’ın kadın dostu yönünü tekrar gün yüzüne çıkarmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için ise temel yöntemleri klasik içtihat ve tefsirin yanı sıra dilbilim, tarih, edebi analiz, sosyoloji, antropoloji vb. yöntemlerdir. Bununla kadınlar Kur’an’la temasa geçmekte, okuma ve yorumlarına kendi tecrübe ve sorgulamalarını katmaktadırlar. Klasik yorumların ve daha sonra ortaya çıkan yaklaşımların erkek deneyim ve sorgulamaları üzerine kurulu olduğunu belirtip, feminist hermeneutik yöntemle Kur’an’ı tekrar yorumlamaya çalıştılar.[25]
Öte yandan İslami feminist söylemin dini metinleri çözümlemekle sınırlı olmadığını da belirtmek gerekir. Yukarıda belirttiğimiz gibi batılı feministlerin üzerinde önemle durdukları kadının toplumsal konumu, hakları ve kadına yönelik şiddet konularını da ele almışlardır. Malezyalı Sister in İslam(SİS) grubu örneğinde olduğu gibi Kur’an ve hadisleri yeniden gözden geçiren bu grup, kadına karşı şiddetin gerçekte İslam dışı olduğunu savunmuşlardır. Bununla birlikte kadına uygulanan şiddetin İslam’la meşrulaştırılmasını kınayan broşürler dağıtmışlardır.[26]
İslamcı feminist söylemin amaçladığı en önemli konulardan biri kadının toplumdaki konumu ve cinsiyetidir. İslamcı feministler radikal bir duruş sergileyerek kamusal ve bireysel alanlarda tam eşitliği savunmuşlardır. Özellikle 90’lı yılların sonunda tam eşitlikçi söylemin ağır bastığı görülür.[27]
Nisa Suresi 1. ayette yer alan “Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren…” ifadesi ile Hucurat Suresi 13. ayetteki “biz sizi bir erkek ve kadından yarattık.” ifadesi dikkate alınarak kadın ve erkek arasında ontolojik açıdan bir fark olmadığının altı çizilmektedir. İslami prensipler ışığında erkeklik ve kadınlık kimliklerinin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde de duran entelektüel Müslüman kadınlar, hem kendilerine biçilen Müslüman anne/ eş rolünü hem de erkeklerin ailede bir eş, baba, kardeş, oğul olarak İslami rollerini oynayıp oynamadıklarını sorgulamışlardır. Pek çok ayet açıkça erkeklerin kadınlar üzerinde haksız güç kullanımına karşı uyarı ve öğütlerde bulunurken Kur’an’ın yorumlarıyla erkeklik ve erkek rolleri nasıl anlaşılmalıdır sorusu sorulmuş, erkeklik nosyonunun ciddi olarak araştırılması gerektiğine işaret edilmiştir.[28]
Toplumsal cinsiyete atıf yapan Nisa Suresi’nin 34. ayetinde geçen kavvamun (hakim/ koruyup gözeten) ifadesi geleneksel yorumlarla erkeğin üstünlüğü vurgusu ön plana çıktığı görülür. Fazlur Rahman bu ayetin toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında ele alındığını ve bu kullanımın erkek bakış açısıyla yorumlandığını şu ifadelerle dile getirir. “Daha üstün- ibaresinin anlamı iyi tespit edilmelidir. Sadece bir cinsiyetin diğerine göre değil, bazı insanların bazılarına nazaran mal mülk edinmede veya başka şeylerde daha iyi performansa sahip olduğunu ima için kullanır. Dahası bazı peygamberlerin icraatlarının, peygamber olarak birbirlerine karşı eşit konumda olmalarına rağmen, bazılarından daha iyi olduğu ifade edilir(2:253). Bundan dolayı bu ibare kişiler arasında doğuştan bir eşitsizliğe göndermede bulunmaz ve bulunamaz. Bu sebeple Kur’an muhtemelen şunu söylemektedir: Erkekler toplumsal olarak faal asıl kişiler ve geçim sağlayıcılar oldukları için ev harcamalarını ve kadınların masraflarını karşılamakla tamamen sorumlu tutulmuşlardır. Dolayısıyla erkekler ekonomik faaliyetleri vasıtasıyla daha fazla hayat tecrübesi ve ameli bilgi kazanırlar.”[29] Söz konusu edilen eşitsizlik kadınlar değiştirmek isteseler de değişmez mi? Bu soruya kadınlar esasen sosyo-ekonomik işlevler olup, cinsiyetin tabiatından kaynaklanmadıkları için onlarda değiştirilemez bir şey yoktur diye cevaplarlar.
İslamcı feminist söylemlerin oluşmasında İslamcı feminist olsun olmasın birçok entelektüel Müslüman kadın katılmıştır. Bu da Margot Badran’a göre İslamcı feminist söylem ile seküler feminist söylemi birbirinden ayırmayı zorlaştırmaktadır. Ona göre İslam toplumlarındaki İslam ve feminizm, kadın ve İslamcı hareketler hakkındaki tartışmaya katılan herkes bu söylemi üretmektedir.[30] Buna karşın Fazlur Rahman ise kadının mağduriyete, baskıya maruz kaldığını inkâr edemeyeceğini ancak batılı kadın ve erkeğin bizzat kendilerini Müslüman kadın imajında yansıtma çabası içinde olduklarını iddia eder. Ona göre İslami kadın hareketleri çok yenidir ve batılı kadın hürriyet hareketleriyle özdeşleştirmek doğru değildir.[31]
Bu anlamda İslami feminist söylemin batıdaki feminist söylemlerden farklarını şöyle sıralayabiliriz. Batılı feministlerin dini, ataerkilliğin kaynağı olarak görüp reddetmelerine rağmen İslamcı kadınların dini kimliklerini ön planda tutmalarıdır. Batılı feministlerin aileye yönelttiği sert eleştiriler İslamcı Feministlerde kırılmaya uğramış ve aile kurumu halen saygınlığını sürdürmüştür. Yine batılı feministlerin kadın bedeni ile ilgili tartışmalarda gündeme getirdikleri cinsel özgürlük, kürtaj gibi talepler de İslamcı feministlerde rağbet görmemektedir.[32]
Sonuç olarak kadın sorunu toplumsal örgütlenmelerde tahlili yapılması gereken bir konu olarak yerini aldı. Bu nedenle sıradan bir okumayla sıralanacak, ikincil öneme sahip bir konu değildir. Müslüman toplumun değişen, globalleşen bir dünyada kadının yeni pozisyonlar alacağını, yeni rollere bürüneceğini görmesi gerekirdi. Sömürgeci zihniyetin Müslüman toplumda kadın sorununu gündemleştirmesi oluşan okumanın seyrini etkilemiştir. İslami paradigma içinde dile getirilen ancak modernizmin söylemlerini de barındıran bir okuma biçimi ortaya çıkmıştır. Oysaki Müslüman toplumlar yaşadığımız dönemi daha iyi analiz edip, gelişen yeni durumlar için çözüm yolları geliştirmeliydiler.
İslamcı feminizm ortaya koyduğu eleştirilere çözümü kendi köklerinde arar. Bundan dolayı İslam ülkelerinde yer alan bu İslamcı kadın bilinçliliği tartışmaları bir dine dönüş uğraşıdır. İslam ile modernleşme arasında bir alternatif okuma biçimidir. Kur’an referansıyla ontolojik olarak eşitliği tüm alanlara yayma gayretinde olan İslamcı feministler, özellikle toplumsal eşitlik yönünde ayetleri irdelemişlerdir. Bunu yaparken ayetleri tarihselleştirmek ve bir tarihe bağlamak için indiği zamanı göz önünde bulundurmuş ve hermeneutik bir yöntem kullanmışlardır. Tanımlarıyla, bakış açılarıyla birçok tartışmaya ve eleştiriye kapı aralayan ve henüz söylemi geliştirme aşamalarında olmakla birlikte değerli bir hareket olduğu kanaatindeyiz.
[1] Garaudy’den aktaran İlhami Güler, “Kur’an’da Kadın- Erkek Eşitsizliğinin Temelleri” İslami Araştırmalar Dergisi, 1991, C:5, S:4, s. 314.
[2] 16/Nahl, 58- 59.
[3] 81/Tekvir, 8- 9.
[4] 14/İbrahim, 34.
[5] 4/Nisa, 124.
[6] 49/ Hucurat, 13.
[7] 16/Nahl, 58.
[8] 49/ Hucurat, 11.
[9] 61/Saff, 12.
[10] 58/Mücadele, 1-4.
[11] 2/Bakara, 187.
[12] Nazife Gürhan, “Toplumsal Cinsiyet ve İslami Feminist Söylem”, Bilim, Ahlak Ve Sanat Bağlamında Çağdaş İslam Algıları Sempozyumu,2010, s.369.
[13] Nazife Gürhan, a.g.m. s. 369.
[14] Nazife Gürhan, a.g.m. s. 369.
[15] Margot Badran, “İslami Feminizm: Nedir?”(çev: Öykü Elitez), İslami Feminizmler, İletişim Yay. 2014, s.37.
[16] Margot Badran, a.g.m. s.39.
[17] Ayşe Güç, “ İslamcı Feminizm: Müslüman Kadınların Birey Olma Çabaları” Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C:17. S:2/ 2008. s.651.
[18] Asma Lamrabet, “Özcülüğün Reddi İle Müslüman Düşüncenin Radikal Reformu Arasında” İslami Feminizler, İletişim yay. 2014. s.52-53.
[19] Nazife Gürhan, a.g.m. s.373.
[20] Nazife Gürhan, a.g.m. s.373.
[21] Nazife Gürhan, a.g.m. s.373.
[22] Ayşe Güç, a.g.m. s.653.
[23] Ayşe Güç, a.g.m. s.654.
[24] Margot Badran, a.g.m. s.45.
[25] Margot Badran, a.g.m. s.45.
[26] Ayşe Güç, a.g.m. s.658.
[27] Margot Badran, a.g.m. s.49.
[28] Ayşe Güç, a.g.m. s.658.
[29] Fazlur Rahman, İslami Yenilenme II, Ankara Okulu yay. Ankara-2004, s.136.
[30] Margot Badran, a.g.m. s.41.
[31] Fazlur Rahman, a.g.e. s.138.
[32] Nazife Gürhan, a.g.m. s.381.
ÖZE DÖNÜŞ DERGİSİ SAYI 8