Gazâli’nin bilme, bilgide derinleşmeve, bilgi ile amel etme ilkelerinin biz yeni insanlara anlatacağı çok şey olduğu aşikâr.
İslam ilim ve düşünce tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri olan; “İmam” sıfatının yanında “Hüccetü’l İslâm” yani “İslâm’ın Delili” olarak da anılan Muhammed Hamid El-Gazâli’nin fırtınalı ilim ve düşünce hayatının yanında, 53 yıllık uzun olmayan ömrü süresince ortaya koyduğu eserler de İslâm düşünce tarihi için benzersiz değerdedir.
“Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizi kabuktan ibaret sanır.”
Bilgide ve ilimde derinleşmeyi ilke edinmiş olan Gazâli, dönemin ilimlerinde derinlemesine bir yetkinlik elde etmiş ve bu ilimlerin özünü kavramaya gayret etmiştir. Çünkü ona göre ancak bu derinlik ile neyin hak, neyin bâtıl olduğuna karar verilebilir. Gazâli, ilimleri sınıflandırmış, özlerinde taşıdıkları hakikati ve amaçlarını kavradıktan sonra insana lazım olan bilginin insan hayatına doğrudan müdahil olan, yaşamını düzenlemeye, kişinin ahlaki olgunluğa erişimine, ömrü boyunca doğru bir yol tutturmasına ve ahiretine yardım etmesine vesile olan bilgi olması gerektiğine kanaat getirmiştir. Zira ilmin faydası, ancak hayata geçirildiğinde ortaya çıkar.
Her türlü bilgiye erişimin kolaylaştığı ancak bu kolaylıkla birlikte ilimde derinleşmenin, yerini yüzeysel bilgilere bıraktığı bir çağda yaşıyoruz. Okuduğumuz birkaç kitap ile bilgi sahibi olduğumuzu düşünmeye başlıyor, hakikatin peşinde koşmak yerine, edindiğimiz özden uzak, temellendiremediğimiz bilgiler ile olayları anlamaya çalışıyoruz. Bilgimiz amellerimize yansımayınca da “kitap yüklü merkepler” olmaktan başka bir yere ulaşamıyoruz. Çağı anlama, hangi dinamiklerle kurulu olduğunu kavrama ve getirdiği problemlerle başa çıkma kabiliyetine erişemiyoruz. Gazâli’nin bilme, bilgide derinleşmeve, bilgi ile amel etme ilkelerinin biz yeni insanlara anlatacağı çok şey olduğu aşikâr.
İmam Gazâli, “Eyyühe’l Veled” yani türkçe adıyla “Ey Oğul” isimli kitabını bir talebesinin bilgi üzerine sorular sorduğu mektubuna cevap niteliğinde yazmıştır. Eser talebeye hakikat yolunda öğüt, tavsiye ve açıklamalar içermektedir. Talebesi mektubunda bugün de birçok gencimiz için sorun olan bilgilerin sadece öğrenilmesinin olumsuz neticeleri, hangi bilginin öğrenilmesi gerektiği, nasıl hayata geçirilebileceği ve doğru yola nasıl ve kimlerin rehberliğinde erişilebileceği üzerine sorular sormuş; samimiyet, nefis terbiyesi, Allah’a kulluk ve ona dayanma gibi hususlarda hocasından tavsiyeler istemiştir.
“Ey Oğul! Bildiklerini yerine getirmeyen ve nefsini terbiye etmeyi ihmal edenlerden olma sakın! Bil ki pratiğe geçirmediğin bilginin sana hiçbir faydası olmaz.”
İlim bir ışıktır, aydınlatır. Ondan yararlanmak, insanlığın bu ışığı kullanacağı alan ve hedeflerine bağlıdır. İnsan ışıktan, bir kitabı incelemek için mi istifade edecek, yoksa gecenin karanlığında bir malı çalıp götürmek için mi?
İlim insanlık tarihinde çeşitli menfaatler ve arzulara alet olmaktan kurtulamamıştır. Burada insan nefsinin arzu ve isteklerini gerçekleştirmekte her yolu mubah gördüğü gerçeği yatar. Gazâli talebesine verdiği tavsiyelerde işte bu gerçeğe de vurgu yaparak nefsini tanımasını ve terbiye etmesini öğütlemektedir. Talebesine ilmi ve bilgiyi niçin elde etmek istediği hususunda kendisini sorgulamasını; herkesin gördüğü dıştaki âlim görüntüsünün altında sadece Allah’ın gördüğü kalbini temiz tutması gerektiğini öğütlemektedir. İlim ancak ahlaklı insanlar elinde ışığıyla zamanı aydınlatabilir. İşte asıl samimiyet de budur: Kalbi kirlerinden arındırmak, atılan adımları Allah rızasını gözeterek atmak ve gösterişten uzak durmak.
“Ey Oğul! Çabalamayı ruhunda, yenilgiyi nefsinde, ölümü bedeninde gerçekleştir. Çünkü son durağın elbette mezar olacaktır.”
Nefsi terbiye ile ahlaki bir zemin üzerine inşa edilen ilmin amel ile hayata geçirilmesini vurgulayan Gazâli, kitabın diğer bölümlerinde talebesine yapması ve kaçınması gereken tavırlar ile ilgili bir takım öğütlerde daha bulunmaktadır. Ayrıca, tartışma usulü, cehalet hastalığı ve tedavi yöntemleri, âlimin yönetici kesim ile olan münasebeti gibi konularda ikazlarda bulunur. Hepsi birbirinden önemli ve değerli olan bu öğütler talipliyi manevi olgunluğa eriştirecek niteliktedir. İlmin faydası da ancak bu şekilde görülebilir. İlim yolunun yolcusu olan bu talipli sorularına aradığı cevabı Gazâli’nin öğütlerinde bulmuştur.
“Asırlar geçti, birer birer söndü meşaleler. İrfan asaletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşları gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bitpazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.”
Cemil Meriç talebe ile modern hali olan öğrenci arasındaki ince çizgiyi böyle özetliyor. İmam Gazâli’ye hakikat üzerine, faydalı bilgi, ilim üzerine sorular soran talebedir. Bilgiyi arayan, talep edendir o. Cuveyni, ilim sahibi olabilmenin şartlarını şöyle özetler;“Keskin bir zekâ, şevk, ihtiyaç, gurbet, bir hocanın telkinleri ve uzun bir zaman.” Gazâli gibi bir hocanın telkinleriyle bu talipli aradığı bilgiye cevap bulabilmekte, âlim olma yolunda aldığı öğütlerle kendisine çeki düzen vermektedir. Biz yeni insanlar; yani bir hocanın telkinlerinden uzak büyüyen modern talipliler, modern çağın yanılsaması olan ‘kendi kendini yetiştirme’ kibrine karşı, bize telkinde bulunacak olan bir üstat/mürşit/hocaya sahip miyiz? Yoksa üstat/mürşit telkini hakikaten bu çağın gereksiz bir arayışı mıdır? Zira ulaşmak istediğimiz çoğu şeye (kitap, internet vs.) büyük oranda sahibiz?
İmam Gazâlinin hâkikat yolundaki öğütleri ve Cemil Meriç’in irfan anlayışı bizlere cevap olacaktır.
Kitabın Adı: Ey Oğul!
Müellifi : İmam Gazâli
Yayınevi : Beyan Yayınları
Çevirmen : İbrahim Barca
Sayfa :124
ÖZE DÖNÜŞ DERGİSİ SAYI 8