İradeleri dışındaki bir savaşın kurbanları olarak yerinden sökülüp mülteci durumuna düşen Suriyelilerden yedi aylık hamile bir kadının, yanındaki on aylık çocuğuyla birlikte kaçırılıp iffetine taarruzdan sonra karnındaki ve yanındaki bebekleriyle öldürülmesi gibi tüyler ürperten, kan donduran, utanç veren, ilahi azabın gelebileceği korkusunu hissetiren korkunç bir cinayetle uyandık 7 Temmuz sabahına.
Evli hamile bir kadın, muhacir bir kadın, karnındaki ve yanındaki bebeğiyle birlikte sahi hangi suçtan ötürü katledildiler? Evli, hamile ve müslüman bir kadın hangi suçtan ötürü iffetine saldırılmasına maruz kaldı? İçinde onlarca cinayeti barındıran böyle bir cinayeti işleyebilen daha kaç cani var aramızda? Bir gibi gözüken bu cinayetin içinde bir insana, bir kadına, müslüman bir kadına, hamile bir kadına, mülteci bir kadına, yanında bebeği olan bir kadına, karnında bebeği olan bir kadına, İslami, insani, hukuki değerlere, ev sahipliğine yapılan saldırılar gibi onlarca cinayet vardır.
Kuşkusuz mülteci karşıtı söylem ve eylem geliştirenler, dolaylı olarak bu cinayetlere bir tür ortak oldular. Maksatları cinayet olmasa bile tahriklerin, maksatları aşan olaylara zemin hazırladığını bilmeleri gerekirdi. Zira tahrikin, tahribe yol açacağının ilk örneği değildir bu cinayet.
Mülteci karşıtlığı, mülteci sorununu çözmeyeceği gibi ağırlaştırır. BM’nin mülteci raporuna göre 2015 yılında 65 milyon 300 bin insan yerinden olmuştur. Mülteci sorunu küresel bir sorundur; çünkü şiddet küresel bir soruna dönüşmüştür. Mülteci karşıtlığı yerine dünya barışı için söylem ve eylem geliştirmeliyiz.
Sakarya’daki cinayet, uzun yıllar emek verilerek yetiştirilen bir ormanı bir kibritle yakmaya benzer. Bu tür cinayetler, yıllardır Türdkiye’deki müslüman halkın ve STK’ların Suriyelilere yaptıkları yardımı, açtıkları kucağı, gösterdikleri şefkati yerle yeksan eder. Milyonlarca insanın yaptığı iyiliklerin üzerine bir caninin cinayeti karanlık bir gölge düşürür.
Mülteci karşıtı söylem ve eylem geliştirenler, Allah korusun kendilerinin ve kendi halkının da bir gün mülteci konumuna düşebileceğini hiç düşünmezler mi? Bu mülteci karşıtları, bir insanın kendi ülkesinde saldırıya uğramakla mülteci olduğu bir ülkede saldırıya uğramanın psikolojik ve ruhi farkını hiç düşünmezler mi? Bu saldırı iffete yapılırsa, bunun ne kadar tahrip edici olduğunu hiç akletmezler mi? Bu tür saldırıların ev sahibi ülkedeki tüm insanlara bir tür fatura edilmeye çalışılacağını bilmezler mi? Yoksa bütün bunları bilerek mi yapıyorlar?
Bilerek veya bilmeyerek, hangi sebeple olursa olsun bu tür cinayetleri yapanların meydanlarda idam edilmesi gerekir. Haksız yere adam öldüren, özellikle de kadın ve çocuk öldüren ve kadınların iffetine saldıranların idam edilmeleri gerektiği kanaatimizi daha önce de paylaştık şimdi de tekrar ediyoruz. Bu türden caniler için idam cezası hukuk ve adaletin gereğidir.
www.ozedonus.net