Cihâdın Şartları
Cihâd, bir meseleyi salt savaş yoluyla çözme ameli/çabası değildir. Cihâd, ibadettir. Fazileti büyük, sahibini dünya ve âhirette felaha/kurtuluşa ulaştıran bir ibadettir.
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihâd edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.”(1)
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihâd eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.”(2)
“İman edenler, Allah yolunda cihâd edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(3)
Bütün ibadetlerde olduğu gibi, cihâddan da maddi ve manevi sonuç elde edebilmek için; cihâdı, şartlarını/fıkhını, doğru bilmek gerekmektedir. Namaz, oruç gibi ibadetleri doğru eda etmek için şartlarını, rükünlerini (sahih bir şekilde eda edebilmenin farzlarını) bilmek nasıl zorunluysa cihâdı da ibadet olarak eda edebilmek için rükünlerini/şartların doğru bilmek zorunludur.
Kavram Olarak Cihâd
Cihâd, cehd veya cuhd kökünden türemiştir. Cehd ve cuhd kelimeleri güçlük ve zorluk anlamlarına gelir. Cehdzorluk, cuhd ise genişlik anlamında olduğuda söylenmiştir.(4)Cihâd ve mucâhedetekararlı ve bilinçli/şuurlu bir şekilde var gücüyle gayret etmek,zorluklara karşı sebat etmek, çaba göstermek,çalışmak demektir. İctihâd da, gücünün tümünü kullanmak ve zorluğa katlanmak konusunda kendini zorlamaktır. Bu bağlamda cehedtu ve echedtuhu denir ki, düşünerek kendini yormak demektir.(5)
Rağıb el-Isfahani ye görecihâd/mucâhede üç çeşittir. 1- Düşmana karşı mucâhede 2- Şeytana karşı mucâhede 3- Nefse karşı mucâhede (6)
İlk mufesrilerdenMukâtil b. Süleyman cihâdı üç şekilde tefsir eder. 1- Söz ile cihad… [İslam a davet, marufu(iyiliği) emr, munkerden(kötülükten) nehy bu kapsamdadır.] 2- Silah ile cihâd (savaş) 3- Cihâd, amel manasında kullanılır. (Bütün Salih ameller)(7)
Yukarıdaki açıklamalardan hareketle genel olarak cihadı iki guruba ayırabiliriz.
1-Hayra davet, iyiliği(marufu) emretme, münkerden(kötülükten) nehyetme ve her türlü salih amelle İslam’ı yaşama çabası, gayreti olarak cihâd.. Mesela Hz. Muhammed(sav)’in hac için, anne babaya hizmet için cihâd dediği bilinmektedir. Bilincinde olarak yapılan tüm salih ameller cihâddır.
Asıl cihâd da budur. Fikirle ve salih amelle cihâd… Kur’an’la cihâd…“o halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur’an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihâd yap.”(8)
Ebû Said el-Hudri(ra) den rivayet ettikleri bir hadiste Hz. Peygamber(sav) şöyle buyuruyor; “Cihâdınefdali (En faziletli-hayırlı cihâd), zalim sultanın katında adaleti (hakkı) söylemektir.”(9)
2-Zalim, zorba, kafir ve müşriklerden gelecek saldırı ve saldırı hazırlığına karşı silahlı mücadele(savaş) olarak cihâd..
Bu iki anlamı ile cihâdı ifa etmenin iki merhalesi vardır.
1. Merhale; İslami/insani/medeni bir toplumun yapılanması, inşası merhalesi.
2. Merhale; Teslim olan ve İslam’a boyun eğen, İslamlaşmış/medenileşmiş, güç ve kuvvet sahibi olmuş, oluşmuş bir İslami toplumun var olması merhalesi. (10)
Birinci tür cihâdı, bütün mü’minlerin, her zaman ve merhalede yapmaları gerekencihâddır. Nitekim ayeti kerimede “Ve Sana yakin(ölüm) gelinceye kadar rabbine ibadet et”(11)buyrulmaktadır. Ancak ikinci tür cihadı yani silahlı mücadeleyi birinci merhalesini tamamlamış Müslüman toplumlar yapabilirler. Yani zalim/kâfir/müşrik bir toplumdan gelen saldırı veya saldırı hazırlığına karşı savaş olarak cihâdı devletleşmiş İslam toplumu yapabilir.Sünni ve Şii fakihler bu konuda müttefiktirler.(12)Ayrıca daha büyük bir fitneye sebep olmayacak, sonuç alabilecek güce sahip Müslüman bir toplum da fıkhına/hukukuna riayet etmek, fakih âlimin izni alınmak şartıyla cihâd edebilir. Cihadın ana gayesi fitneyi ortadan kaldırmak olduğuna göre, fitneye sebep olabilecek, masum insanların zarar görmesini sağlayacak savaş/şiddet asla cihâd olarak nitelendirilemez. Hz. Peygamber(sav), fitne ortamında sonucu değiştirebilme gücüne sahip olamayanlara, kesinlikle şiddette başvurmamalarını emretmektedir.
Cihadın Hükmü
Ulema, cihâdın kitap, sünnet ve icma ile farzı kifâye olduğunda müttefiktirler.(13)
“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı…”(14)
“Mü’minlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir… )(15)
“Mü’minlerden –özür sahibi olanlar dışında-oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihâd edenler bir olmaz. Allah malları ve canlarıyla cihâd edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Allah hepsine de cennet vadetmiştir. Ama mücahitleri oturanlardan büyük bir ecirle üstün kılmıştır.(16)
Allah hepsine de cennet vaat etmiştir. Bu vaad,cihâda gitmeyenlerden sorumluluğu kaldırmaktadır.
Ayetlerden cihâdın farz-ı kifâye olduğu aşikârdır. Hz.Peygamber(sav)’in cihâda katılmak isteyen bir gence evde bulunan “yaşlı anne ve babanın hizmetinde cihâd yap” demesi cihâdın farzı kifâye oluşuna sünnetten delildir.(17)
Cihâdın Gayesi
Cihadın ana gayesi Allah’ın rızasını elde etmek için,insanları hidayetin nuruyla tanıştırmak ve toplumda fitneyi kaldırmaktır.
“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi vasat(en hak, doğru, adil, dengeli) bir ümmet kıldık…”“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın”(18).
İnsanları en hak, adil, doğru, dengeli olana şahitlendirmek; öncelikle hak olanı kendi nefsinde yaşamayı, başkalarının da yaşayabilmesi için gayret içerisinde olmayı gerektirir. Bu da cihâdın hem kişiyi hem de davet ettiklerini terbiye etme gibi bir gayesinin olduğunu göstermektedir.
Ayrıcazulmü önlemek, insanlara hakkın ulaşılması önündeki engelleri kaldırmak, insanların insanlara kulluğuna son vermek, her türlü sömürüye, temel insan haklarının çiğnenmesine son vermek deCihâdın temel gayelerindendir. İçinde Allah’ın adının anıldığı ibadethanelerin tahrip olmasını önlemek, inanç özgürlüğünü sağlamak..
“… Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar,kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi.”(19)
Cihâdın Şartları
1-Cihâd öncesi hazırlık, nefis tezkiyesi; Bir seriyyeden dönen sahabiye Hz. Muhammed(sav)’in “Küçük cihâdı tamamlayan kendilerini büyük cihâdın beklediği kişilere selam olsun. Ya Resûlalallah; büyük cihâd nedir? Diye soruluncadedi ki,nefisle cihâd etmek.” Nefisle cihâd, cihâdın ana gayesi olan Allah’ın rızasını elde etmek için insanları hakkın nuruyla tanıştırmaya kişinin kendi nefsinden başlaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Mühimdir; çünkü nefisle cihâdını tamamlayanlar gerçekten hakkıyla cihâd edebilirler.“Allah yolunda, hakkını vererek cihâd edin.”(20) Aksi halde cihâd cinayete dönüşebilir. Sahibini dünyada da ahirette de hüsrana uğratabilir.
2-Saldırıya uğrama; Kendilerine savaş açılanlar, düşmanın saldırısına uğrayanlar, kendilerini savunma amacıyla savaşabilirler. Bu haklarıdır.
“Size karşı savaş açanlara, sizde Allah yolunda savaşın. Sakın aşırıya gitmeyin. Muhakkak ki Allah aışırıya gidenleri sevmez.”(21)
“…ve müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekünsavaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir.”(22)
Burada şu soruyla karşılaşmak mümkündür. Cihâd bir savunma savaşı mıdır? Değil midir? Çünkü Kur’an’da savaşı mutlak olarak, yani herhangi bir şarta bağlı olmadan emreden ayetler de vardır. Bu anlamda Kur’an’a baktığımızda cihâdla ilgili ayetleri iki guruba ayırabiliriz. Birinci guruptaki ayetler mutlak olarak cihâdı emreden ayetlerdir.
“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et,..”(23)
İkinci gurupta ise bir şarta/kayda/bağlı olarak(mukayyed olarak)cihâdı emreden ayetler yer alır. Yukarıdaki iki ayet buna örnektir. Bu durumda cihâdı nasıl anlamlandırmalıyız? Bir savunma savaşı mıdır? Saldırı savaşı mı? Aynı konuda biri mutlak, diğeri mukayyed iki ayrı hüküm varsa ne yapmalıyız? Usul ilminde “mutlak, mukayyed üzerine hamledilerek yorumlanır.” şeklinde örfü bir kaide vardır.(24) Gerek bu kaide, gerek cihâdın ana gayesi, gerek İslami yaşamın, davetin temel esasları ve gerekse Hz. Peygamber(sav)’in yaptığı savaşlara baktığımızda cihâd bir savunma savaşıdır diyebiliriz.
3-Mazlumları zulümden kurtarma; Zulme maruz kalmış mazlumları, maruz kaldıkları zulümden kurtarmak için cihâd yapılır. Mazlumlardan yardım talebi gelsin veya gelmesin fark etmez. Mazlumun Müslüman olması veya olmaması da fark etmez. Bu mazlumlara yardım etmek sadece caiz değil, bir sorumluluktur aynı zamanda. Güç ve imkân varsa kesinlikle mazlumun yardımına koşmak gerekir.
“Size ne oluyor ki Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu şehirden çıkar, bize katında bir koruyucu gönder, bize katında bir yardımcı yolla!” diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”(25)
4-İslami davetin halka ulaşmasına engel olmaya çalışanlarla cihad: Özgürlük temel ve genel insani bir haktır. İnsanların Tevhid inancı ile tanışması, anlaması, isterlerse kabul veya reddetmesi de genel insanlık hakkıdır. Dolayısı ile hak ve doğru olan Tevhid inancının, İslam’ın insanlara ulaşmasına engel olanlarla cihâd meşru ve caizdir. Hz. Muhammed(sav), günün devlet başkanlarına İslam’a davet mektupları gönderirken, İslam’ı kabul etmelerinin kendilerinin hayrına olduğunu, kabul etmemeleri halindeyse halklarıyla İslam’ın arasına engel olarak girmemeleri gerektiğini hatırlatıyordu.
5-Savaşta, savaşmayanlara dokunmama; Savaşta yaşlılar, kadınlar ve çocuklar öldürülemezler. Elinde silah alıp cephede olmayan, fiilen savaşa katılmayan siviller öldürülemezler. Mescid görülen ve ezan sesi duyulan beldede hiç kimseye zarar verilemez.
Enes (r.a)’dan: Peygamber(sav) bir ordu gönderdiği zaman şöyle derdi; “Haydi Allah’ın adıyla yürüyün! Yaşlı insanları, çocukları, kadınları, öldürmeyin! Aşırı hareketlerden kaçının ve ganimetleri bir araya toplayın. (Halinizi) düzeltiniz, iyilikle muamele ediniz. Çünkü Allah iyi davrananları sever.”(26)
İsâm el-Müzeni, babasından: Peygamber(sav) bir ordu yahut müfreze gönderdiği zaman şöyle derdi: “Mescid gördüğünüz, ya da bir müezzinin ezanını duyduğunuz zaman, orada hiç kimseyi öldürmeyin”(27)
Bu ilahi-nebevi ölçüye göre camileri, çarşı-pazar yerlerini bombalayanların, şehirleri yıkarak ifsad edenlerin yaptıklarıcihâd değildir. Cihâd olduğunu söylemek, her şeyden önce İslam’a iftira ve hakarettir.
6-Savaştan önce savaşılacak topluma haber verilmesi; Ulema herhangi bir kâfirler toplumu ile savaş yapmanın cevazı için, savaştan önce onları haberdar etmenin şart olduğunda müttefiktirler. Zira Cenab-ı Hak “Biz, elçi göndermedikçe kimseye azab etmeyiz.”(28) buyurmuştur. Fakat savaşın tekerrürü halinde “şarttır”, “müsehaptır”, “ne şarttır nede müstehaptır” diyenler olmuştur.(29)
7-Savaştan sonra esirlere karşı tutum; Savaş sonrası öldürülmüş düşman askerlerinin gözlerini oymak, kulak ve burunlarını kesmek gibi ölünün bedenine zarar vermek caiz değildir.
“(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın(esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin…”(30)
Ayrıca Bidâyetü’l-Müctehid de İbnRüşd, Hasan b.Muhammed et-Temimi’nin“Esiri öldürmenin caiz olmayışı ashabın icmaıdır.” dediğini aktarıyor.(31)
Din adamlarına dokunulmaz ve esir alınmaz. Hz. Peygamber(sav) onlar hakkında “Kendilerini hangi dinden sayarlarsa onları o dinde serbest bırakınız.” buyurmuştur. Hz Ebu Bekir de öyle yapmıştır.(32)
Sonuç
Tanım, hüküm, gaye ve şartlarına baktığımızda İslam’da silahlı mücadele anlamında cihâdın(savaşın) asıl olmadığını, arızî bir durum olduğunu görüyoruz. Savaş istenmez ama kaçınılmaz olunca da fıkhına/hukukuna uygun olarak ibadet olduğu bilinci ile savaşılır. Zulüm bulaştırılmaz. Karşı taraf barış isteğinde bulunması halinde, barış tercih edilir. Hatta savaşa hazırlıklı olmak, caydırıcı olmak savaş çıkmasını önceden önlemeye dönüktür.
“Onlara(düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihâd için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.”
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O işitendir, bilendir.”(33)
1-Enfal(8):74
2- Tevbe(9):20
3- Bakara(2):218
4- Rağıb el-Isfahani, Müfredat, C:1, Sh:268, çıra yayınları
5- age, sh:268
6- age, sh:269
7- Mukâtil b. Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, sh:383-384, el-Cihâd maddesi, işaret yayınları
8-Furkan(25):54
9-Riyâzü’s-Sâlihîn(EbûDâvud ve Tirmizi den), C:1, Sh:234, dib yayınları
10- Cevdet Said, İslami Mücadelede Şiddet Sorunu, sh:31, Pınar Yayınları
11-Hicr(15):99
12-Zeki Savaş, Cihâd ve Tefekkuh isimli makalesi, ufkumuz.com.20.09.2014
13-İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, C:2, Sh:245, Beyan Yayınları
14-Bakara(2):216
15-Tevbe(9):122
16-Nisâ(4):95
17-Buhari, Cihad
18-Bakara(2):143, Enfal(8):39
19-Hac(22):40
20-Hac(22):78
21-Bakara(2):190
22-Tevbe(9):36
23-Tevbe(9):73
24-Mutahharî, Cihad, sh:42, akademi yayınları
25-Nisâ(4):75
26-Rûdânî, Cem’ul-Fevâid(EbûDâvud dan), C:3, Sh:206, 6177 nolu hadis, İz Yayıncılık
27-age(EbûDâvud veTirmizi’den), C:3, Sh:206, 6183 nolu hadis, İz Yayıncılık
28- İsra(17):15
29- İbnRüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, C:2, Sh:253-254, Beyan Yayınları
30-Muhammed(47):4
31- İbnRüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, C:2, Sh:247, Beyan Yayınları
32-age, C:2, Sh:247, Beyan Yayınları
33-Enfâl(8):60-61