İyiliği Yaygınlaştırmak ve Toplumsal Yozlaşmaya Engel Olmak
Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker bireysel ve toplumsal bilinç, duyarlılık ve sorumluluğun bir gereğidir. Kendinin/sahip olduğu değerin farkında olan birey ve toplumların ifa etmeyi gerekli gördükleri bir sorumluluk… Kemale erme çabası içinde olan birey ve toplumların yaşamaya çalıştıkları/azmettikleri bir sorumluluk… Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker birey bazında insanlaşma, toplum bazında ise medenileşme amelidir/hareketidir. Bunun için değerli olduğu kadar ağır bir sorumluluk/amel/harekettir.
‘Urf(örf) kökünden türeyen “ma’ruf”; akıl ve dinin iyi bulduğu, insanların birbirlerine karşı uygulamakta sakınca görmedikleri tutum ve davranışlar, hayırlı ve güzel anlamındadır. Münkerin zıddıdır. Kur’an’da sekiz defa münkerle, yaklaşık otuz defa da ayrı olarak geçmektedir. “Nükr” kökünden türetilmiş olan münker; kötü, çirkin, akıl ve dinin reddettiği, insanların birbirlerine karşı uygulamayı sakıncalı gördükleri tutum ve davranışlar anlamındadır. “ma’ruf” un zıddıdır. Kur’an’da sekiz yerde “ma’ruf”, yaklaşık sekiz yerde de ayrı olarak geçmektedir. İslami terminolojide genellikle “ma’rûf” ‘hayır’, “münker” de ‘şer’ anlamında kullanılmaktadır. (1)
Ayrıca Kur’an’da Ma’rûfla farz, güzel va’d(söz), insanın kolayına gelen şey kast edilmiştir, denilmiştir.(2)
Emr ile ilgili olarak da ma’rûf ile kullanılınca Tevhidi emr/tavsiye etmek ve Resulullah’a (sav) ittiba etmek(örnek almak, O’na uymak), O’nu tasdik etmek anlamında kullanılmıştır. Nehyi ani’lmünker de şirkten ve peygamberi yalanlamaktan alıkoymaya çalışmak anlamında kullanılmıştır. (3)
Yukardaki açıklamalara baktığımızda Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğu iyiliğin yaşanılması, yaygınlaştırılması ve açıkta işlenilen bireysel ve toplumsal kötülüklere, çirkinliklerle mücadele edilmesidir. İyiliği emretmek, kötülükten nehy etmek; hayatın tüm alanlarında (toplumsal, ekonomik, siyasi, emperyalist yozlaştırma ve sömürüye karşı) iyiliğin, iyinin etkin olması için ilmen, fikren ve amelen iyiliğin lehinde olumlu; kötülüğün aleyhinde olumsuz tavır almaktır.Bu mücadele ilerde zikredeceğimiz üzere ma’rûf un, iyinin, güzelin, Tevhidin ruhuna uygun tarz ve yöntemlerle yapılmalıdır.
Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğu toplumsallığın, cemaatleşmenin gerekliliğini/lüzumunu ortaya koymaktadır. Toplu yaşamak zorunda olan insanlık, bu yaşayışını uyumlu olarak, huzur içinde sürdürebilmesi ve iyiliğin hakim kılınabilmesi için ortak kurallara uymak ve sorumluluk almak zorundadır. İslam’a göre her fert, ma’rûfun(iyiliğin) yaygınlaşması ve münkerin(kötülüğün, şerin) önlenmesinde imkanları ölçüsünde katkıda bulunmakla yükümlü kılınmıştır. Bu sorumluluk/yükümlülük İslam toplumunun en önemli yaşam ilkelerindendir. Bu, Kur’an’ı Kerim’deki ifadesi ile “yeryüzüne salih kulların hakim olması” idealine hizmet etme sorumluluğudur. Ki bu sorumluluk toplumsal statüsü, maddi durumu, mevki ve makamı ne olursa olsun bütün insanların hak, adalet ölçüleri çerçevesinde insanca yaşayabilme ortamını/şartlarını oluşturmak için yaşama/mücadele etme sorumluluğudur. Kur’an ve Sünnet/Hadis bu cemaatsel/toplumsal sorumluluğun önemini ve kapsamını açıkça ifade etmektedir.
“Sizden, hayra çağıran, ma’rûfu(iyiliği) emredip münkeri(kötülüğü) meneden bir ümmet(cemaat) bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”(4)
“Siz, insanların hayrı(iyiliği) için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz(cemaatsiniz); ma’rûfu(iyiliği) emreder, mükerden(kötülükten) meneder ve Allah’a inanırsınız.”(5)
Kur’an, mümin ve münafık arasındaki farkın bu cemaatsel(toplumsal) sorumluluğu ma’rûfa(hayra, iyilğe) dönük niyetlerinde de ortaya çıktığını söylemektedir. Toplumun barış, huzur, adalet içinde insanca yaşayabilmesi için çalışma, çaba ve gayretlerinde bu fark ortaya çıkar. İslami cemaatle münafık cemaat arasındaki fark…
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendirler. Onlar münkeri(kötülüğü. Şeri) emreder, ma’rûftan(iyilikten) alıkor ve cimrilik ederler…”(6)
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar ma’rûfu(iyiliği) emreder, münkerden(kötülükten, şerden) meneder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler…”(7)
Hz. Peygamber(sav),Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğunun önem ve kapsamını birçok sözünde olduğu gibi bir ifadesinde şu şekilde belirtmektedir.“Allah’a yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz ve zalimin iki elini tutup onu hakka çevirir, doğruluğa zorlarsınız veya (bunu yapmazsanız) Allah, sizin iyilerinizin kalplerini de kötülerinkine benzetir ve daha önce İsrail oğullarına olduğu gibi size de lanet eder.”(8). Toplumun ıslahı, medenileşmesi huzur ve barışı için çalışmayanların dünyevi, bağlantılı olarak uhrevi akıbetini aşikâr etmesi açısından Hz. Peygamber(sav)in bu sözleri önemlidir. Çünkü yine Hz. Peygamber(sav)in ifadesi ile “eğer kötülük gizli yapılırsa bundan yalnız onu yapan zarar görür fakat açıktan yapılır da düzeltilmezse bu bütün topluma zarar verir.” Buradan hareketle Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğu/görevi İslami olduğu kadar insanidir. Bu sorumluluğun önemsenmemesi insanın İslami kişiliğine olduğu gibi insani kişiliğine de zarar verir. İslam’ın ilkeleri fert planında “canımın istediği gibi yaşarım” düşüncesinin, toplum bazında da “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” fikrinin/felsefesinin benimsenmesini asla onaylamaz/kabul etmez.
Kur’an’ı Kerim savaş zamanında bile bir topluluğun savaşa katılmayıp ilim tahsili için kalmalarını sonrasında savaştan dönenlere ve toplumun tamamına dinlerini öğretmenlerini, Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker faaliyetlerini sürdürmelerini öngörmüştür.
“Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir grup dinde (dinin ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.”(9)
Önemine binaen Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker vazifesi herkesin gücü, bilgisi oranında yapmakla mükellef oldukları bir sorumluluktur.“Sizden kim bir münker(kötülük, çirkinlik, şer) görürse, onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin(buğz etsin). Bu da imanın en zayıf halidir.”(10)Hadis ümmet(cemaat) olarak ifa edilen Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğunun, her Müslümanın birey olarak da ifa etmekle yükümlü olduklarını hatırlatmakla birlikte bu görevin aşamalarını da hatırlatmaktadır. Birinci aşaması bireyden başlar. Duygusal planda münkere(kötülüğe, çirkinliğe, şerre ) karşı içten katılmama şeklinde bir tepki…Yani beyni, kalbi münkere(kötülüğe) karşı duyarlı hale getirmek, buğz etmek... Bu da birkaç şekilde olabilir: Gözü sakındırmak, yüz çevirmek, sakınmak, kötülükten nefret ettiğini hissettirecek şekilde kötülüğün işlendiği ortamı terk etmek… İkinci aşama; diliyle hayra davet etmek ve kötülüğü engellemeye çalışmak. Üçüncü aşama; ileride şartlarından söz edeceğimiz gibi daha büyük bir kötülüğe, zulme sebep olmadan eliyle iyiliği emretmek ve kötülüğe engel olmak. Bu da cemaatsel ve devletsel gücü gerektirir. Hayra çağıran, ana gayesi iyiliği emretme, kölükten sakındırma olan, enerjisini diğer insanların problemlerinin çözümü için harcayan, onların insan onuruna uygun, hak ve adaletle yaşamalarına harcayan bir güç.
Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker görevini ihmal etmek birey ve toplumları dünya ve ahirette sorumluluk altına sokar. Hz. Peygamber(sav) “İsrailoğlullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi söz dinlememeleri ve haddi(sınır) aşmalarıydı. Onlar, işledikleri münkerden(kötülükten), birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!”(11) ayetlerini okuduktan sonra şöyle buyurdu:“Allah’a yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz ve zalimin iki elini tutup onu hakka çevirir, doğruluğa zorlarsınız veya (bunu yapmazsanız) Allah, sizin iyilerinizin kalplerini de kötülerinkine benzetir ve daha önce İsrail oğullarına olduğu gibi size de lanet eder.”(12)
“Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık.(13)
Hz. Peygamber(sav) başka bir hadiste şöyle buyurdu: “Allah’ın koyduğu sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar.(14)
Görüldüğü gibi Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker görevi ehemmiyetlidir. İhmali birey ve toplumları dünya ve ahirette büyük sorumluluk altına sokmaktadır. Kötülük yapanların kötülüklerine engel olmak, engel olan birey ve toplumların kurtuluşuna vesile olduğu kadar kötülüğü işleyenlerin de kurtulmasını sağlar. Ayrıca bireysel özgürlük iddiası ile kişi her istediğini yapamaz. Zararı kişiyi aşarak başkalarına ulaşan kötülüğü engellemeye çalışmak özgürlükle çelişmez. Çelişir diyenler, kendilerinden başka kimsenin hayat hakkına saygı duymayanlardır.
İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevinin önemine uygun olarak yapılabilmesi için; yapanın bu görevi sağlam yapabilmesine yetecek bilgiye sahip olması gerekir. Bu görevi yapanların, yapılması veya terkedilmesi istenilen amelin ma’rûf mu, münker mi olduğunu bilmeleri gerekir.Diğer bir ifade ile söz konusu amellerin farz(vacip) mı, müstahap(sünnet) mı, haram mı, mekruh mu olduğunu bilmelidir. Tavsiye edilen veya nehiy edilen amelin ma’rûf veya münker oluşu nas veya icma ile sabit olmalıdır. İctihadi helal ve haramlar konusunda Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker yapmak doğru değildir.
İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevini yapanlar uygun, etkili, meşru bir metod, yöntem ve üslup takip etmelidirler. Ma’rûf olanı münker bir yöntemle emretme, münker olanı yine münker bir yolla düzeltemeye çalışmakbizatihi iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak sorumluluğuna aykırıdır ve doğru değildir. Takip edilecek metod, yöntem ve üslubun şer’i mahzuriyet taşımaması gerekir. Bazen şartlar insanı doğru olmayan yöntemlere sevk edebilir. Şartlar ne olursa olsun davetçi, ilahi ilkeleri asla unutmamalıdır. Aleyhine de olsa haktan, adaletten ayrılmamalı, Hikmete mebni ilahi uyarıları hemen hatırlamalıdır.
“Sen af yolunu tut; iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir. Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın.”(15)
Bir şart da;Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğunu yapmanın etkili olacağına ihtimal vermektir. Bu etki ister direkt, dolaylı, bireysel, genel olsun isterse şimdi veya gelecekte ortaya çıksın, fark etmez.
Diğer bir şart; Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker görevi daha büyük bir münker, fitne/fesat ve zulme sebep olmamaktır. Yapılacak olan Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker vazifesi toplumsal düzeyde başkalarının ciddi zarar görmesine, toplumda karışıklıkların ortaya çıkmasına veya daha büyük zulümlerin işlenmesine vesile olmamalıdır. Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğu düşman kitleler üreterek onunla mücadele etmeyi değil, düşmanı iyilik alanına çekerek dosta dönüştürmeyi esas almalıdır.
Başka bir şart da; insanları iyilik yapmaya ve kötülükten uzak durmaya çağıranların, öncelikle kendileri davet ettikleri iyiliği yaşamak, nehyetmeye çalıştıklarından da uzak durmaktır. Yaşamı ile iyiliği emretmeli, kötülükten sakındırmalıdır Müslüman davetçi. Yapmadığına davet etmeye çalışmak, nehy ettiklerini yapmak, insanda ikiyüzlülük… gibi kişilik bozukluğunun göstergesidir. Konu le ilgili Kur’an ve Sünnette çok sayıda ilahi uyarı mevcuttur. Birkaç tanesini hatırlayalım.
“Sizler Kitab’ı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?(16)
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.”(17)
Ebu ZeydÜsâmeb.Zeyd b. Harise (r.a.), Rasûlullah(sav) i şöyle buyururken işittim dedi.
“Kıyamet günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve derler ki: -Ey filan! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehy etmez miydi? O kişi de: -Evet, iyiliği emrederdim fakat kendim yapmazdım, münkerdennehyederdim fakat kendim yapardım, der”(18)
İslam ümmeti/cemaati değerini inandığı ilkelerden ve insanların hayatında oynadığı rolün büyüklüğünden alır. İslam ümmetinin/cemaatinin insanların hayatlarında oynadığı rol, iyiliğin/erdemin/faziletin yaşamlarında kökleşerek yaygınlaşmak, hayatlarındaki bozgunculuk unsurlarını mümkün bütün vesilelerle (kalb,dil ve el) ortadan kaldırmaya çalışmaktır. İslam Ümmetinin Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğunu ifa etmekle kazandığı bu vasıf, onu vasat ümmet (en hak, adil, doğru, dengeli ümmet) yaparak insanlar üzerinde şahit ve sorumlu kılmıştır. Bu vasıftır ki İslam ümmetini, diğer ümmetlerden üstün kılmıştır. Yazık ki İslam ümmeti çoğunlukla bugün çeşitli nedenlerden dolayı bu vasfını kaybetmiş, bu çizgisinden uzaklaşmıştır. Ümmet yeniden özüne dönerek iman, ilim, fikir, tefekkür, Salih amel ile Emr-i bi’l-ma’rûf nehyi ani’lmünker sorumluluğunu ibadet, bilinç ve şuuruyla, İslami davet ve yaşamın ana gayelerine uygun olarak yerine getirmelidir.
1-İbrahim Kâfi Dönmez,Prof.(Editör), İslam’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi,MarmaraÜniv. İFAV yayınları, C:1, Sh:474
2-Mukâtil b.Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, İşaret Yayınları, Sh:143-144
3-age, Sh:140
4-Âl-i İmrân(3):104
5- Âl-i İmrân(3):104
6-Tevbe(9):67
7-Tevbe(9):71
8-İmam Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihîn, C:1, Sh:237, DİB Yayınları (EbûDâvud ve Tirmizî den naklen)
9-Tevbe(9):122
10- İmam Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihîn, C:1, Sh:228, DİB Yayınları (Müslim den naklen)
11-Mâide(5):78-79
12-İmam Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihîn, C:1, Sh:237, DİB Yayınları (EbûDâvud ve Tirmizî den naklen)
13-A’raf(7):165
14-İmam Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihîn, C:1, Sh:230, DİB Yayınları (Buhari den naklen)
15-A’raf(7):199-200
16-Bakara(2):44
17-es-Saff(61):2-3
18-İmam Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihîn, C:1, Sh:240, DİB Yayınları (Buhari ve Müslim den naklen)