Kürdistan’ın en olumsuz şartlarında kendini Kur’an’ın davasına adayarak İslami faaliyetlere öncülük eden, birçok Müslüman’ın yetişmesine vesile olan ve 11 Eylül 1994’te kaçırılıp bir daha haber alınamayan değerli mütefekkir ve mücadele insanı FİDAN GÜNGÖR’e karşı devlet ve kaçırılmasına iştirak edenler üç maymunları oynamaya devam etmektedir.
Vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak devletin birinci dereceden görevi olmasına rağmen, TC devletinin bütün hükümetleri bugüne kadar Fidan GÜNGÖR ve Sabahattin TALAYHAN’ın akıbeti hakkında hiç bir açıklamada bulunmamıştır.
Türkiye’de güvenlikle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü, JİTEM, MİT ve Genelkurmay İstihbaratı olmak üzere dört temel kurum vardır. Her zaman bu kurumlar arasında uyumdan söz edilemez. Bazen iç rekabet veya hesaplaşma sonucu birbirlerinin kirli çamaşırlarını açığa vururlar. Ne ki, bunca zamana rağmen bu dört kurumdan hiç biri, konuya ilişkin açıklama yapmadı. Adı geçen kurumlardan hiç birinin konuya ilişkin bilgi ve belgeye sahip olmadığını var saymak imkansızdır. Ellerinde konuya ilişkin bilgi ve belgelerin varlığı kesindir.
İlgili tüm kurum ve kuruluşların Fidan GÜNGÖR olayıyla ilgili ortak tutum ve tavır alması, Ergenekon, jitem ve diğer ilgili istihbarat örgütleri ile ilgili her türlü bilgi ve belge açıklanırkenFidan GÜNGÖR olayının muammada bırakılması, olayın çok organizeli ve devletin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini gözler önüne sermektedir.
Devletin Fidan Güngör olayında bu kadar ketum davranması olayın çok organizeli, komplonun ucunun devletin önemli yerlerine kadar uzandığı ve kaçırılmasının asıl nedeninin İslami Mücadeleyi yok etme konseptinin bir ürünü olduğunu deşifre etmektedir.
Adı hiçbir şaibeli olay ve ilişkiye bulaşmamış olup şeffaf yaşama sahip olan ve on binlerce muhibbinin var olduğu bir fikir adamı, aksiyon eri ve eğitimci abidesinin kaçırılıp kaybedilmesine, akıbetinin meçhul kalmasına Devletin ve hükümetin hangi gerekçelerle sessiz kaldığı tarafımızca doğrusu merak konusudur. Fidan GÜNGÖR, ilgili kurum ve birimlerce aykırı bulunsa, suçlu sayılsa bile, bir vatandaşın akıbetine karşı bu denli ısrarlı sessizlik hangi gerekçelerle izah edilebilir ve hangi hukuki ilkelere dayanılarak savunulabilir? En acımazsız savaşlarda, en haklı/haksız çatışmalarda bile doğrudan savaşan ve cephede yer alan insanların akıbetini açıklamak uluslararası hukukun gereği iken, bir fikir önderinin, insan terbiye eden bir mürebbinin beşerî ve semavî hiçbir hukuk sisteminin onaylamadığı bir tarzda kaçırılıp akıbetinin 20 yıl boyunca muammada bırakılmasına karşı sorumsuzca bir tavır sergilemenin ne tür nedenleri olabilir.
Bir insan ya hayattadır veya değildir. Hayatta ise, yeri ve koşullarının, değilse, na’şının yerinin bilinmesi her insanın, ailesinin, akrabasının ve dostlarının hakkıdır ki, bu müsellem hak, bütün beşere aittir. İnsanlığın ortak değerleri bu kadar pervasızca nasıl ayaklar altına alınabilir? Devletin ilgili birim ve kurumları, insan haklarına duyarlı sivil toplum kuruluşları ve olay hakkında şu veya bu şekilde bilgi ve belge sahibi olan insanlar, insanlığın müşterek değerlerinin ve bir gün kendileri için de lazım olacak bu değerlerin ayaklar altına alınmasına neden ve niçin sessiz kalabilir?
İnsan hayatı mukaddestir. Bu mukaddesin çiğnenmesine alıştık. İnsanın(hayatta değilse) na’şına karşı saygılı olmak, onun izinin yok edilmemesini sağlamak da, bütün dinler ve ideolojilerin kabul ettiği ortak bir değer iken, insanların, üstelik de büyük şahsiyetlerin varlığının veya na’şının kaybettirilmesine, beşer için var olan bu türden müşterek değerlerin çiğnenmesine karşı sorumsuzca davranmak, bir gün herkesin ayağına dolanabilir.
En zalim ve gaddar insanlara tanınan cezaevi veya mezar hakkı, hangi kurala göre büyük şahsiyetlerden esirgeniyor? Siyonist rejim bile kaçırdığı insanların akıbetini açıklarken, kendi dünyamızda insan haklarıyla ilgili uygulamaların, Siyonistleri geride bırakması içimizdeki inhirafın, dalaletin ve çürümenin boyutları hakkında herkesi yeniden düşündürmelidir.
Fidan GÜNGÖR olayı meçhul kaldığı sürece, devletin alakalı birimleri bu vebalin ve bu insanlık suçunun ithamı altında kalacaktır. Olayı ister kendileri yapmış olsun, ister Ergenekon yapmış olsun, isterse kendilerine bağlı bir çeteye yaptırmış olsunlar, olayı aydınlatma gücüne ve imkanına sahiptirler. Bu güçlerini kullanmadıkları sürece, zan altında kalacaklardır. Aynı şekilde konuya ilişkin bilgi ve belge sahibi olan diğer insanlar ve yapılar da.
Bildiriye İmza atan Öze Dönüş Platformu Bileşenleri:
Diyarbakır Öze Dönüş-Der (Ufuk Der), Mardin Öze Dönüş Temsilciliği, Siirt Öze Dönüş Temsilciliği, Şırnak Öze Dönüş Temsilciliği, Batman Öze Dönüş Temsilciliği, Şanlıurfa Öze Dönüş Temsilciliği, Kahta İkbal-Der, Adıyaman Mansur-Der, Gaziantep Öze Dönüş Temsilciliği, Malatya Öze Dönüş Temsilciliği, Hatay Öze Dönüş Temsilciliği, Adana Öze Dönüş Temsilciliği, Ankara Öze Dönüş Temsilciliği, İzmir Öze Dönüş-Der, Manisa Öze Dönüş Temsilciliği, Aydın Öze Dönüş Temsilciliği, Yalova Öze Dönüş Temsilciliği, Bursa Öze Dönüş Temsilciliği, İstanbul Öze Dönüş Temsilciliği, Gebze Öze Dönüş Temsilciliği, Sakarya Öze Dönüş Temsilciliği, Van Öze Dönüş-Der,Muş Öze Dönüş- Der, Norşin Öze Dönüş- Der, Bitlis Hikmet-Der, Tatvan Öze Dönüş Temsilciliği,Ahlat Öze Dönüş Temsilciliği, Erciş Öze Dönüş- Der, Patnos Öze Dönüş Temsilciliği, Muradiye Öze Dönüş Temsilciliği, Çatak Öze Dönüş Temsilciliği, Hizan Öze Dönüş Temsilciliği, Gevaş Öze Dönüş Temsilciliği, Bismil Öze Dönüş Temsilciliği, Elazığ Öze Dönüş Temsilciliği, Konya Öze Dönüş Temsilciliği, Hakkari Özgür Yaşam Derneği, Yüksekova Öze Dönüş Der (Ronahi- Der) Şemdinli Öze Dönüş Temsilciliği, Mamosta Der, Mina- Der, Viyan- Der