— HZ. FATIMA (RA) —
Hz. Fatıma , Hz. Peygamber{s.a.s}'in neslinin kendisi ile devam ettiği en küçük kızıdır. Dördüncü halife İmam Ali {k.v.}'nin hanımı, Kerbela'da zulme ve saltanata boyun eğmeyip baş kaldıran, Şehid-ul Şuheda Hz. Hüseyin{ra}'in ve yine Kerbela'da esir edildikten sonra Şam sokaklarında teşhir edilen, Peygamber nesline yapılan haksızlığı dile getirmek için yaptığı etkileyici konuşmasıyla halkı bilinçlendiren, zalim Yezid'i dize getiren Hz. Zeynep {r.a}'in annesidir.
Hz. Peygamber {s.a.s} in " Dünya'daki en iyi dört kadın şunlardır. Asiye, Meryem, Hatice ve Fatıma" diye buyurduğu ve "alemlerin kadınlarının ulusu" diye söz ettiği Fatıma'nın Doğumu hakkında çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte en sahih rivayete göre Bi'set'ten 5 yıl önce dünyaya gelmiştir. Diğer kadınlardan her bakımdan üstün olan Hz. Fatıma'nın bir çok künyesi bulunmaktadır. Bunların her biri kendisine has üstün meziyetlerini tanıtmaktadır. Bunlar Zeynep, Betül, Kübra, Ümmü Hasan, Ümmü Hüseyin, Bint-i Resul, Bedir ve Uhud Hurisi, Seyyidi Nisa, Bint-i Ebiha, Ümmü Ebiha, Zekiye, Meymune, Raziyye ve Marziye'dir.
Cahiliye geleneğinde kız çocuğu sahibi olmak büyük bir utanç vesilesi sayılmaktaydı. Cahiliye Arapları, babalarının yüzünü kızartan bir durum olduğundan hiç çekinmeden küçücük kızlarını diri diri toprağa gömerlerdi. Böyle bir ortamda dünyaya merhaba diyen Hz. Fatıma'nın doğum müjdesini alırken Hz. Peygamber{s.a.s}, sevinçten yüzü ay gibi aydınlanmış ve bu müjdeyi dostlarına bizzat kendisi vermiştir. Hz. Peygamber {s.a.s}'in soyu kızı Hz.Fatıma ile devam etmiştir. Yüce Allah {c.c} cahilyenin bu vahşi geleneğini bizzat Resulallah {s.a.s}'ın aracılığıyla yok etmiştir. Hz. Peygamber {s.a.s}'in oğlu Kasım da vefat edince cahiliyete mensup olanlar Hz. Peygamber için O artık soyu kesik olandır, onun adını devam ettirecek bir erkek evladı bile yoktur, diye sevinip, peygamberi alaya aldıklarında O'nu bizzat Yüce Allah{c.c} savunmuş ve Hz. Peygamber{s.a.s}'i teselli eden Kevser Suresi nazil olmuştur.
"Biz sana kevseri verdik. O halde namaz kıl, kurban kes. Senin şanın yücedir asıl ebter ise {O sana ebter}diyendir.”
Suredeki KEVSER kelimesini İslam alimleri Peygamber {s.a.s} efendimizin hadislerinden de yola çıkarak "bol hayır, sayısız ümmet, şefaat, " anlamlarında tefsir etmişlerdir. Ayrıca Hz. Fatıma' nın da kastedildiği anlatılmaktadır.
Açılan kuyulardan kız çocuklarını çıkarıp elleri öpülesi bir seviyeye ulaştıran yine Hz. Peygamber{s.a.s} 'in getirmiş olduğu İslam’dır. Hz. Peygamber {s.a.s} Efendimiz kızı Hz. Fatıma'ya o kadar değer verirdi ki ellerinden ve yüzünden öperdi. Halbuki o toplumda kız çocuğu bir yana erkek çocuğu bile öpülmezdi.
Resulallah {s.a.s} kızından söz ederken "Babasının annesi, Baban sana feda olsun, alemlerin kadınlarının ulusu, Fatıma'yı hoşnut eden beni hoşnut etmiş olur , O'nu inciten beni incitmiş olur, beni inciten Allah {c.c}'ı incitmiş olur" diye buyurmuştur.
Risaletin gelmesiyle Allah Resulü{s.a.s} "Ey Hatice! artık bize rahat yok," dediğinde Fatıma annesinin ellerinden tutuyordu. Zekiye künyesinin anlamını henüz küçük yaşından itibaren sergiliyordu. Söylenen her şeyi o tertemiz dimağında çabucak yerleştiriyordu. Çocuktan çok daha öte bir olgunluğa ve akla sahipti. Ya annesi ile birlikte evleri geziyor, davetin zorluğunu yaşıyordu ya da çarşı ve pazarda insanlara daveti götüren sevgili babasını izliyordu.
Babasını takip ettiği birgün de Babası yakınlarını ve tanıdıklarını etrafına toplamış, onlara şöyle diyiyordu.
"Ey insanlar! Siz bana karşı hiç bir delil bulamazsınız. Zira ben ancak Allah'ın {c.c} kitabı Kuran-ı Kerimin helal kıldığını helal, haram kıldığını ise haram kıldım. Ey kızım Fatıma! Ey halam Safiye ! Allah {c.c} katında makbul olan ameller işleyiniz. Yani bana güvenip tembellik etmeyiniz. Çünkü ben sizi Allah {c.c}'ın azabından koruyamam."Hz. Peygamber{s.a.s}'in bu sözlerinin ne anlama geldiğini fark ediyordu. Zira oda biliyordu ki ancak iman ve amel kendisini kurtarabilirdi. Yapacağı fedakârlık ve çaba sonucunda bu değerlere sahip olabilirdi.
Hz. Fatıma Erkek çocuk gibi aktif davranıp kendisini sevgili babası için küçük fedai gibi görüyordu. " Hz. Peygamber {s.a.s} Kabe'de namaz kıldığı bir anda secdeye vardığında azgın müşrik olan Ukbe bin Ebi Muayt bulduğu bir deve işkembelerini Efendimiz{s.a.s}' in boynuna bıraktı. Oradaki müşrikler gülüp kahkaha atarlarken olayı gören bazı Müslümanlar korkudan müdahale bile edemiyorlardı.Haber Hz. Fatıma'ya ulaştığında koşarak gelir. öfkelenen ve gözleri dolan Fatıma müşriklerin ileri gelenlerine kızgın bakışlarını dikip yüzlerine baka baka lanetliyordu. Henüz birkaç dakika önce kah kaha atan azgınlar küçük bir kızın bakışları altında eziliyor, ses çıkaramıyorlardı. Hz. Fatıma sevgili Babasının üstündeki işkembeleri kaldırıp üstünü başını temizledi. Doğrulmaya çalışan Efendimiz{s.a.s} ellerini gök yüzüne açıyor ve o azgın müşrikleri Allah {c.c}'ın El-Kahhar ismine havale ediyordu. Şöyle niyazda bulunuyordu:
— Allah'ım bu azgınları sana havale ediyorum. Ya Rabb'i Kureyş'i Sana bırakıyorum.
Mekke günleri hep çileli ve zorlu geçiyordu. Allah Resulü{s.a.s} eve her dönüşünde Mekkeli Müşriklerin sataşmalarından, alaylarından dolayı mahzun oluyordu. Ama hiç bir zaman halinden şikayetçi olmuyordu. Ellerini dua'ya her açışında onların hidayeti için niyazda bulunuyordu. Üstü başı toz toprak içinde evine döndüğünde ailesi ve küçük kızı Fatıma üzülüp ağlıyordu. Kızının mahzun gönlünü sakinleştirmek için onu teselli ediyor ve şöyle buyuruyordu: “Zararı yok, su ile temizlenir. Ağlama kızım Yüce Allah {c.c} babanı koruyacaktır.”
Hz. Fatıma, ailesi ile birlikte çekilen sıkıntılara katlanıyordu. İslam uğrunda Hz. Peygamber{s.a.s}'in gösterdiği sebatı, azmi ,fedakarlığı ve kararlılığı kendisine örnek alıyordu.
Hüzün yılında Hz. Fatıma için o zorlu ve çetin günler üzerine annesizlikte eklenince hayat daha bir çekilmez hal almıştı. Ama Hz. Peygamber {s.a.s}'in terbiyesinde büyümesi ve imanın vermiş olduğu olgunluk ile daha çabuk toparlanıyordu. Annesinin vermiş olduğu mücadeleyi kendisine örnek alıyordu.Dayanılmaz işkence ve baskının her türlüsüne karşı sevgili babasının yanı başında duruyordu. Sabır ve sebatla direnmeyi ve yılgınlık göstermemeyi öğrenmişti. Sonunda Müslümanlara yönelik uygulanan ambargo kaldırılmıştı. Ama yine de Mekke'li Müşriklerin Hz. Peygamber{s.a.s}'e yönelik olan öldürme planları devam etmekteydi. Yüce Allah {c.c}, Hz. Peygamber{s.a.s}'e Hicret emrini verince sadık dostu Hz. Ebu Bekir ile birlikte bir gece Medine'ye hicret ederler. Oldukça zorlu ve çetin olan bu yolculuğun sonunda sağ salim Medine'ye vardıklarının haberini Hz. Fatıma alınca mutlu olmuştu. Ama babasından ayrı kalmaya tahammül edemeyecek derecede de babasına bağlıydı. Aynı derecede babası da ona bağlıydı. Hz. Peygamber{s.a.s} altı ay sonra Zeyd b. Harise'yi ailesini Mekke'den getirtmek için görevlendirmiştir.Mekke'ye gelen Zeyd b. Harise Amcaları Hz. Abbas'ın vermiş olduğu iki deveyle yola çıktılar. Hz. Fatıma, ümmü Gülsüm,Sevde ve Ümmü Eymen'den oluşan kafile Medineye doğru yol alırken önlerine Huveyris adındaki müşrik çıkar ve elindeki mızrağın ucunu devenin boynuna batırır. Ürken deve Hz Peygamberin kızlarını çölün sert toprağına düşürür ve yaralanırlar. Toza ve toprağa bulanan Peygamber kızları doğrulup yol almaya devam ederlerken Huveylid'e de lanet okudular. Zorlu bir yolculuktan sonra Medine'ye Peygamber babalarına kavuştular. Ensar kadınları o eşsiz sevgi ve muhabbetleri ile onları karşılamıştır. Babalarının kendileri için hazırlatmış olduğu odalarına yerleştiler. Artık o işkenceli ve ızdırap dolu yıllar geride kalmıştı. Onlar için artık kardeşliğin ve sevginin hakim olduğu yeni bir dönem başlamıştır. Risalet rahlesinde ilim tahsili ile meşgul olmuşlardı. Bu arada Hz. Peygamber {s.a.s} Efendimiz Hz. Aişe ile evlenmiştir. Düğünde Hz. Fatıma bizzat babasının hizmetinde bulunmuştur. Hz. Aişe ile olan diyaloğu üvey anne kız muhabbetlerinden ziyade vefat edinceye kadar arkadaş olarak devam etmiştir.
Hz. Peygamber{s.a.s} ile kızı Hz. Fatıma'nın diyalogunu sorduklarında Hz. Aişe şöyle söylemiştir:
— Babasına O'nun kadar kimse benzememiştir. Gülmesi, konuşması, yürüyüşü o kadar çok benzerdi ki O'nun için Bint-i Ebiha {babasının kızı} denirdi. Ablası Rukiyye’nin vefatına şahit olmuştu. Zira annesinin vefatından sonra ablasının ölümü onu derinden yaralıyordu. Sonra ablası Ümmü Gülsümün evliliği ile yapa yalnız kalmıştı. Tek tesellisi ise Hz. Peygamber{s.a.s} 'di.
Artık on sekiz yaşını dolduran Hz. Fatıma için de evlilik yaşı gelmişti. Üstün zekası, ahlaklı oluşu, tevazu ve halim selim yapısı insanların gözünde kaçmamaktaydı. Ensardan bir çok isteyeni vardı. Hatta önce Hz. Ebubekir sonra da Hz. Ömer O'nu Hz. Peygamber{s.a.s}'den istemişlerdi. Efendimiz ise "O'nun hakkında Allah{c.c}'ın emrini bekleyin" diye buyurmuştur. Bir müddet sonra da İmam Ali (K.v) ile nikahlamıştır.
Hz. Fatıma isteseydi çok lüks bir hayat yaşardı. Bir değil bir çok hizmetçiye sahip olurdu. Altın ve ipekler içinde yaşardı. Müslümanlar Hz. Peygamber{s.a.s}'in biricik kızı razı olsun, iyi bir hayat sürsün diye tüm mallarını feda edebilirlerdi. Ama O lüks bir hayat yerine, çileli hayatı ve yokluğu seçti. İslam toplumunun diğer fertleri gibi zayıflara , fakirlere bakmayı seçti. Hz. Hatice gibi cömertliğin üstünde bir cömertliğe sahip anneye ve Peygamber{s.a.s} olan babaya da ancak böylesine bir evlat yakışırdı.
Bir yaratılış kanunu olarak, ağır ve yorucu hayat Hz. Fatıma'nın mizacı üzerinde de tesir yapmıştı. Zira O ve İmam Ali{k.v} çocukluklarından itibaren İslam uğrunda çekilen sıkıntılara bizzat şahit olmuşlardı. Ambargo uygulandığı zaman yokluğu ve çileli hayatı yaşamışlardı.Onlarda nasiplerine düşene katlanmışlardı. Çocukluklarından itibaren mücadele içerisinde yer almaları onların neşe ve huzurunun kaybolmasına sebep olmuştu. Bütün bunlardan başka Hz. Peygamber{s.a.s}'e olan düşkünlüğü O'nu çok fazla meşgul ediyordu.Fırsat buldukça Babasıyla birlikte savaşlara da gidiyordu. Nitekim Uhud Savaşı'nda diğer kadınlarla birlikte bulunmuş, yaralıların yaralarını sarmıştır. Şehit düşenlerin son demlerinde ağızlarına su vermiştir. Cephe gerisinde hizmetlerde bulunmuştur. Bütün bu sebepler vuku bulunca doğaldır ki, insanda neşe ve sevinç bulunmaz. Bazı yaraların sarılması için uysal, neşeli, yumuşak huylu bir eşe ihtiyaç duyulur. Ama İmam Ali{k.v} de tıpkı Hz. Fatıma gibi çocukluğundan tanıştığı sıkıntılar, ölümler, yokluklar yüzünden O'nun da mizacında sertlik ve ciddiyet vardı.
Hz. Fatıma'nın Yirmi sekiz yıllık kısa yaşantısı içinde asla gösterişe, giyim ve kuşama , eşyaya, lezzetli yemeklere ayıracak zamanı yoktu. O zamanının çoğunu insanlara islam'ın getirdiği güzellikleri anlatıp yaşamak ile harcıyordu.
Bir gün Peygamber {s.a.s} torunları Hasan ve Hüseyin çok rahatsızlanırlar. Haber Resulallah {sas}'a ulaşır. Resulallah {s.a.s} ,Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve bazı sahabileri yanına alarak imam Ali'nin evine gittiler. Sahabiler Hz. Ali{k.v} 'ye bir teklifte bulundular:
"Ey Hasan'ın babası çocukların iyileşirse Allah rızası için bir vaadin var mı? Onlar için bir adak düşünmüyor musun?" İmam Ali {k.v}: "Evet, yavrularıma Allah şifa ihsan ederse,Allah rızası için üç gün oruç tutacağım"
Kocasının nezrini işiten şefkat timsali anneleri Hz. Fatıma da "Eğer gözümün nurları iyileşirse bende Allah rızası için üç gün oruç tutacağım" dedi. Duaları kabul olmuştu. Yavruları kısa zaman da sıhhate kavuşmuşlardı. Yaptıkları adağı yerine getirmek için sahura kalkıp oruç tuttular. İftarlık yapımında kullanılmak üzere ödünç alınan bir miktar arpayı Hz. Fatıma ekmek yapımında kullamış, tam iftara oturacakları vakit kapıya bir fakir gelir." Ey Muhammed'in evlatları ben Müslüman bir fakirim. Çocuklarıma yedirecek bir şeyim yok.Bir parça ekmek verin de Allah'ta size cennet nimetlerine versin. Bu sözler üzerine iftarlıklarını ona verirler, kendileri ise su ile oruçlarını açarlar.
Ertesi gün yine Hz. Fatıma kalan arpanın bir kısmını ekmek yapımında kullanmıştı. sofraya getirmiş, yine tam yiyecekleri sırada kapı vurulmuştu. Bu sefer gelen bir yetimdi. " Ben muhacirlerden babası savaşta şehid düşmüş bir yetimim. Ne olur, bir parça ekmek verin." Aynı tarzda önlerinde ki ekmekleri yetime verirler. Kendileri ise su ile oruçlarını açarlar.
Üçüncü günün akşamında Hz.Fatıma kalan son arpadan da ekmek yapmış tam önlerine kodukları esnada kapı vurulmuştu. Bu defasında kapıya gelen müşrik bir esirdi. "Ey Müslümanlar açım, bana bir lokma ekmek verin" diye sadaka istiyordu. Hakiki imanın zirvesinde oturan bu gönül erleri ellerindeki son yiyeceği de o esire verirler. Kendileri ise o günde oruçlarını su ile açarlar. Dördüncü günün sabahında İmam Ali (k.v) ve her iki çocuğu ile Hz. Peygamber{s.a.s}'in yanına giderler . Efendimiz onlardaki bu mecalsiz hali görünce çok üzülür ve nedenini sorar. İmam Ali{k.v}'de hadiseyi anlatır. Ne halde olduklarını öğrenince üzülmüş fakat ahiretteki mertebelerini düşünürken Hz.Cebrail gelerek Peygamber Efendimiz{s.a.s}'e ilahi müjdeyi takdim etti.Onların yaptığı bu fedakarlık Yüce Allah'ın onlar hakkında indirdiği Kur'an-ı Kerim'in ayetlerine konu olmakta ve onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Kendileri ona duydukları sevgiye rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz size ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne de bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz. " {insan suresi 8-9-10 ayetler}
Hz. Fatıma'nın üstün zekaya sahip olduğu da gözlerden kaçmamaktaydı. Zira Zekiye lakabı oldukça önem arzediyordu.
Bir rivayete göre Hz. Peygamber {s.a.s} İmam Ali'ye,
Allah ve Resulünü seviyormusun diye sorar?
İmam ; Evet Ya Resulallah, diye cevap verir.
Ardından eşin Fatıma'yı seviyormusun diye sorar?
Evet Ya Resulallah{s.a.s}, diye cevap verir.
Ardından Hz. Peygamber çocuklarını seviyor musun? diye sorar,
Yine evet cevabını alır. Bunun üzerine Hz. Peygamber İmam Ali'ye bir kalpte bu kadar sevgi olur mu, diye sorar. İmam Ali cevap veremez ve evine gider . Olayı eşi Hz.Fatıma'ya anlatır. Sevgili eşi, Ey Ali'ye git Allah Resulü {s.a.s}' ne "Ben Allah ve Resulünü itikadi bir sevgi ile seviyorum. Eşim Fatıma'yı bir eş olarak nefsani bir sevgi ile seviyorum. Çocuklarım Hasan ve Hüseyin'i babalık sevgisi ile seviyorum"der. Bu cevap ile Hz. Fatıma'nın ne kadar güçlü bir zekaya sahip olduğu anlaşılmaktaydı.
Hz. Fatıma'nın çok sevdiği babasının bu dünyadan ayrılma vakti geldiğinde ve rahatsızlığının iyice arttığı bir gün Hz. Resulullah ve kızı arasında geçen diyaloğu validemiz Hz. Aişe şöyle anlatıyor.
"Bir gün yürüyüşü Resulullah'ın yürüyüşü gibi olan Fatıma babasının bulunduğu odaya geldi. O'nu gören Resulullah "Merhaba ey kızım" deyip yanına oturttu. Eğilip kulağına bir söz söyledi. Bu söz üzerine Fatıma ağladı. Daha sonra bir söz söyledi ; bu sefer Fatıma güldü. Bunun üzerine Fatıma'ya " senin hüzünden sevince bu kadar çabuk geçtiğini daha önce hiç görmedim. deyip Resulullah'ın kendisine söylediğini sordum. Fatıma 'ben Resulullah'ın sırrını ifşa etmem' diye cevap verdi. Ne zaman ki Resulullah vefat etti, Fatıma gizlemiş olduğu sırrı bana söyledi. Ve Resulullah'ın o zaman kendisine
"Cebrail bu sene iki defa arz etti. Ben bunun ecelimin yaklaştığına yoruyorum. Ve sevgili kızım sen bana ulaşacakların ilki olacaksın. "
Fatıma Resulullah'ın sözlerini aktardıktan sonra şöyle ekledi. Birincisini duyduğumda üzüldüm, ikincisini duyunca da sevindim.
Hz. Fatıma sevgili babasının defin işlemleriyle başından sonuna kadar bizzat kendisi ilgilenmiştir. Cenaze suyunun hazırlanması ve Efendimizin elbiselerinin üzerinden hiç çıkarılmadan gusledilmesini bizzat kendisi hatırlatmıştır. Babasının vefatına o kadar çok üzülmüştür ki , Hz Aişe babasına ulaşıncaya kadar hiç gülmediğini söyler. Hz. Fatıma sık sık sevgili babasının kabrine gider saatlerce gözyaşı döküp dua ederdi. Saçını başını yolmadan sessiz sessiz ağlar, hüznünü yaşardı. Onu teselli eden yegane şey ise çok yakın bir zamanda babasına kavuşacağını biliyor , bunun müjdesini sevgili babasından almış olmanın sevinciydi.
Hz. Fatıma'nın üzüntüsü bu dünyadan el etek çekmesine sebep olmuyordu. Zira bir anne olarak çocuklarının bakımlarını aksatmaz, eşi Hz Ali'ye olan hizmetlerini aksatmaz, onunla da ilgilenir ve günlük işlerini de hakkıyla yapardı. İslam'a olan hizmetlerini de asla boş vermezdi. Babasından öğrendiklerini insanlara anlatmaktan , onlara hakikati anlatmaktan asla geri durmazdı. İhtiyaç anlarında bildikleri ile fetva vermekten de çekinmemiştir.
Hz. Fatıma iffetinde, tesettüründe çokça titizdi. Ölüm döşeğinde bile hassasiyet gösteriyordu.
Hz. Fatıma' nın sekerat halini Ümmü Süleme annemiz şöyle anlatmaktadır;
Allah Resulünün kızının ölüm ile sonlanan son saatlerinde yanındaydım. Fatıma bana:
- Anneciğim bana su döker misin gusül abdesti alayım, dedi.
- Olur, dedim
Su hazır olunca ben döktüm O yıkandı. Gördüğüm en güzel gusül abdestini aldı. Sonra bana:
-Ey anneciğim! bana yeni elbiselerimi ver dedi. Bende verdim.
Verdiğim elbiseleri giyindikten sonra yatağına götürdüm.
Yatağına uzanınca Kıbleye döndü, ellerini yanaklarının altına koydu. Dua ve niyazda bulundu. Bana:
Anneciğim! Ben şimdi ölüyorum. Guslümü aldım, temizlendim. Artık kimse beni yıkamasın.Dedi ve öylece aylarca beklediği vuslat anına sonunda kavuştu. İmam Ali{k.v} cenaze namazını kıldırdı ve Esma binti Umeys'in tarif ettiği şekilde defnedildi.
Hz Fatıma Ardından unutulmaz örnek bir yaşantı bıraktı.İslam filizinin ekildiği o saadet asrında yaşamıyla, fedakarlığıyla ve çabasıyla sevgili babasının en büyük destekcisi olmuştur. O Efendimizin nazlı , biricik çiçeğiydi. Ömrü boyunca sevgili kızını eğitti ve onu cennet kadınlarının en şerefli hanımı haline getirdi.
Evet Hz. Fatıma Cennet kadınlarının seyyidesi olmaya layıktı. O Zehra , Betül. Ümmü Ebiha idi. Çünkü O Hz. Hatice'nin ve Hz. Peygamber(s.a.s)'in kızıydı. İmam Ali'nin değerli eşiydi. Hasan ve Hüseyin'in ve Zeynep'in annesiydi.
Çünkü O FATIMA idi.
Rabbim O'nu örnek alan nesli çoğaltsın. AMİN.