• BIST 9827.23
  • Altın 2954.659
  • Dolar 34.7445
  • Euro 36.5021
  • İstanbul 10 °C
  • Ankara 5 °C
  • Van -4 °C

HİDAYET

M. Sıddık Marsak

 

 

İslami hayatın ulaşılması hedeflenen/elde edilmesi mutlak anlamda arzulanan ana gayesi hidayettir. İslam temiz birey ve toplumun oluşmasını hedefler. Bu insani, İslami hedefe, hidayete ulaşmadan başka türlü ulaşmak mümkün değildir. Kendisi de bizatihi hidayet olan Kur’an’ı Kerim, insanlığı hidayete ulaştıran bir kaynak, bir rehberdir.

Diğer konulardaki rehberliği, kaynaklığı hidayete ulaşma şartına bağlıdır. Mesela Kur’an’da, Kur’an’ın toplum ve birey için rahmet ve şifa olduğu ifade edilir. Kur’an’ın rahmet ve şifa oluşundan bireysel ve toplumsal olarak faydalanabilmek için hidayete ulaşmış olmak gerekmektedir. Kur’an’ın, kendisi ile amel edildiğinde birey ve toplum için manevi ve maddi rahmet ve şifa olan hükümlerine iman etmek gerekmektedir. Bunun gibi Kur’an’la ulaşılması mümkün olan tüm hedeflere ulaşmak hidayetle buluşmak/hidayeti istemek şartına bağlıdır.

 

Hidayet nedir?

Hidayet(huda); “Güzel/yumuşak bir şekilde yol göstermektir.”(1) “Doğru yola gitmek, doğru yolu göstermek” manasında mastar, “doğru yol, kılavuzluk” anlamında isim olarak kullanılır.(2) Yani hem hak, hem hakkı/doğru yolu göstermek, hem de doğru yolun kendisi… Abdullah Cevâdî Âmûlî hidayet ile ilgili şunları söylemektedir “bir kategori içinde değerlendirilebilen, cins ve ayrım terkibiyle bölümlenip bir mahiyet birimini oluşturan, mahiyet kökenli bir kavram değildir. Aksine hidayet, kategori kapsamına girmekten cins ve ayrım terkibinden uzak, tıpkı bilgi gibi varlığın bir biçimi olarak ortaya çıkan bir kavramdır. Çünkü “o nedir?” sorusuna “o kendisidir”, “o mudur?”  Sorusuna da “O’dur” cevabı verilecektir. (3) Hidayeti tanıma için en iyi yol ise kendinde hidayet edici ve hidayet yaratıcının bilgisinden sonra hidayetin, hidayetten başka bir öze sahip olmayan ve salt(mutlak) hidayetten ayrı bir şeyi alanına sokmayan ben gerçeğini gözlemlemedir. Zira ilim gerçeğinde cehle yer yoktur ve var oluş gerçeğinde yokluğa bir geçit olmayacaktır. (4)

Kur’an’ın birçok ayetinde huda(=hidayet) ve türevleri geçmektedir. Mukâtil b. Süleyman Kur’an’da huda(=hidayet)in on yedi ayrı anlamda kullanıldığını, tefsir edildiğini söylemektedir.(5) Beyan, İslam dini, iman, dai/davet eden, ma’rifet(bilmek, tanımak, öğrenmek), kitaplar ve rasûller, doğruluk ve doğru yolu bulmak, Kur’an, Tevhîd, Sünnet, Tevbe, … gibi tespit etiği anlamlara örnek Kur’an ayetlerini vermektedir. Bunun gibi başka lugat âlimleri de huda(=hidayet) kavramının Kur’an’daki farklı anlamlarına işaret etmektedirler. Ancak kelimenin temel anlamının “doğru yolu gösterme, kılavuzluk etme, doğru yol” olduğu yapılan incelmelerden sonra görülecektir. Diğer tüm anlamlar, temel anlam etrafında ve ekseninde, temel anlamla ilintilidirler.

 

Tekvini Hidayet/Doğada Hidayet

Hidayet kâinatta var olan her şey için zorunluluk arz etmektedir. Nesnel gerçekliği olan her varlık(varlığı mümkün olan her varlık) hidayete muhtaçtır. Bu anlamı ile hidayetsiz hiçbir varlığın anlam ve değeri yoktur. “…Bizim Rabbimiz her şeye hilkatini(suretini, varlık ve özelliğini) veren, sonra da huda eden/doğru yolu gösterendir…” (6) “Yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren, yüce Rabbinin adını tesbih (ve takdis) et! ” (7)   Kur’an, doğal varlıklardan her biri için özel bir yol, kendine özgü bir hedef ve sonuçta özel bir hidayetin olduğunu söylemektedir. Bu tekvini hidayettir. Allah’ın bizzat kendi fiilleri ile ilgilidir. Bu yüzden onun üzerinde hiçbir karşıtlığa yol yoktur ve hiçbir varlık ona başkaldırıda bulunamaz.(8) “Rüzgârları gönderip de bulutu harekete geçiren Allah'tır. Biz onu ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra toprağa onunla hayat veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle olacaktır.”(9) “Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.”(10) “Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.”(11) Ayetlerden anladığımız suyun kendine has döngüsü ve sonuçları ile arının yine kendine özgü yöntemlerle bal üretimini hidayet olarak ifade edilmektedir. Diğer tüm varlıkların hareketlerinde (ki bu hareketlilik her varlığın kendine özgü bir yol ve hedefinin dolayısı ile hidayetinin olduğunu göstermektedir.) olduğu gibi suyun kendine has döngüsünü de arının bal üretimi sürecini de var eden Allah’tır. Bu tekvini hidayettir. Bu hidayetten sapma söz konusu değildir. Mümkün de değildir. “…Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.”(12) Dolayısıyla tekvini hidayetin zıttı delalet değildir.

Aynı şekilde doğal hareket, yol ve hedefe ihtiyacı olan bütün varlıklar gibi insanın da tabii ve maddi hareketleri doğal yol ve hedefe matuftur ve hidayet olarak adlandırılmıştır. “Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız (hidayete tabi olmanız) için de ırmakları ve yolları yarattı.”(13) “O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye yeryüzünde size yollar yaratmıştır.”(14) “Sizin için yeryüzünü döşeyen, yollar açandır(Hidayete erdirendir)…”(15)

 

Hidayetin Kaynağı; Kur’an

Kendisi hidayet olan, hidayete çağıran/yönelten, hidayete giden yolu gösteren Kur’an, aynı zaman da hidayetin temel kaynağıdır. Kur’an hidayettir, hidayete giden yolu gösterir, kendisine iman edilip, kendisi ile amel edildiğinde hidayete ulaştırır. “…Bu(Kur’an), Rabbinizden gelen basiretlerdir; inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.”(16) “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”(17) Bunun gibi Kur’an, birçok ayette hidayet ve gerçeklik olarak tanıtılmıştır.(18)

“…Fakat biz onu(Kur’an’ı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayete (doğru yola) eriştirdiğimiz bir nur kıldık…”(19) Hidayetin kaynağı nur olarak ifade edilmiştir. Nur yolu aydınlatan ve gösteren kaynaktır. Hidayet olan, hidayet yolunu gösteren ve ulaştıran Kur’an nurdur.

Şek, şüphe, çelişki… benzeri anlamlı kavramlar delaletin birer dışa vurumudurlar. Nur’un/Kur’an’ın metininde kat’i surette/kesinlikle böyle bir sapma söz konusu değildir. “Şu kitap (Kur'an); onda asla şek/şüphe yoktur. O, muttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için hidayettir(bir yol göstericidir.)”(20)

Hidayet olan, hidayetin yolunu gösteren ve ileten Kur’an delaletten uzaktır. “Ona(Kur’an’a) önünden de ardından da batıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.”(21)  

Kur’an insanlar için hidayet rehberidir. Renk, ırk, dilleri ne olursa olsun tüm insanlık için hidayet rehberidir(hudel-linnas=insanlar için hidayettir.).(22) Bu konuda hiçbir unsura(renk, dil, ırk ne olursa olsun..)ayrıcalık tanımaz. “Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed'e Furkan'ı indiren Allah, yüceler yücesidir.”(23)

Kur’an, içeriği, değindiği meseleler açısından evrenseldir yani tüm insanlığa hitap eder. Bunun için ifade tarzı herkesin anlayabileceği bir dille yazılmıştır. Bu dil fıtrat dilidir. Bütün beşerin anlayabileceği, hiç kimsenin ben anlamıyorum mazeretine sığınamayacağı bir dil.. “(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”(24) “Ant olsun, Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı?”(25)

Akıl/akledebilme ilimle birliktedir. “İşte bu temsilleri (derbi-mesel; içinde hikmet ve güzel öğüt olan misaller, yol işaretleri); biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak âlimlerden başkası bunlara akıl erdirmez.”(26) Eğer ilmin nuru yola yardımcı olmaz ise (yol işaretlerini doğru okumaz ise) örnekler(derbi meseller= yol işaretleri), sarp geçitler gibi yolun önünde set olacaktır. Kur’an’ın emri gereği ilim ve âlim öncelenmelidir. Bu şekilde Kur’an’ın hidayet ve hidayet rehberi olmasından istifade edilebilinir

Kur’an’ın temel hedeflerinden biri de fıtratı terbiye etmek, eğitmek ve “onlara aklın hazinelerini göstermek”(İmam Ali) olduğu için, salim bir fıtrata sahip olanlar Kur’an’dan, Kur’an’ın hidayet oluşundan yararlanır. (hudel-lilmutteqîn=muttaqîler için hidayettir.(27)

Hidayete Duyulan İhtiyaç

Diğer varlıklardan farklı olarak insan, akıl sahibi, aklını kullanabilme yetisine sahip (tefekkür edebilme, düşünebilme yeteneğine sahip) bir varlıktır. Bu durum insanı söylediklerinden ve yaptıklarından sorumlu kılmaktadır. Diğer varlıklardan farklı bu sorumluluğu gereği temiz, erdemli, ahlaklı, kendisi dışındakilerin haklarına riayet ederek bir hayat yaşamakla mükelleftir. Mutlak anlamda, insan salt aklı ile böyle bir hayatı yaşayabilir mi?

İnsan sahip olduğu akıl ve duyu organları ile kendini tanıma, çevresini algılama, doğru ve yanlışı öğrenme imkânlarına sahiptir. İnsanın sahip olduğu bu imkânlar(aklı, duyu organları, …) mutlak değildirler. Sınırlıdırlar. Mesela göz görme duyusudur. Ancak görmesi engelleyici bir durumun olmamasına (duvar ..vb), ışığın (güneş, ay, fener gibi yapay ışık kaynağı, …) varlığına muhtaçtır. Göz herhangi bir engelin arkasında olanı, karanlıkta olanı görmez. Bunun gibi akıl duyusunun da insanı, hayatı, tam ve doğru anlaması, idrak etmesi, değerli kılması yardıma ihtiyaç duyar. Bu yardım edici insan için hâdidir/hidayet edicidir. Vahiydir, vahyin ışığıdır/nurudur. “…Fakat biz onu(Kur’an’ı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayete (doğru yola) eriştirdiğimiz bir nur kıldık…”(28) Nur aydınlatan ve gösteren kaynaktır. İnsan aklı Kur’an’ın nur oluşundan destekle hidayeti, hidayet yolunu görür ve tanır. İnsan bir hidayet ediciye muhtaçtır.

“Varlığı, mahiyeti(öz, cevher) ile aynı olmayan her varlık(mümkün varlık*), varlığı kendinden/Bizatihi Varlık’a muhtaç olduğu gibi tekâmülünde de “Bizatihi Kamil” olana muhtaçtır. Mümkün varlığı sabit kemâline doğru yönlendiren “Bizatihi Varlık”(Vacibul-vücud**) ve “Mutlak Kâmil***”, onun hidayetini üstlenir. Buna göre hidayet, bir şeyin kemâlini ve ona ulaşmada izlenecek yolu belirlemekten ibarettir. Bu yüzden kemâli zati ile aynı olmayan her varlık hidayete muhtaç olacak ve ister kemâl ile yaratılmış olsun, ister tekâmül yolunu kat edip kuvveden- fiile çıkarak ona ulaşmış olsun, kendine uygun bir kemale ulaşmada “Mükemmel” e muhtaç olacaktır.”(29)

Rağıb el-İsfahani, insanın ihtiyaç duyduğu bu hidayeti Yüce Allah’ın insanlara dört şekilde/aşamada verdiğini söylemektedir.(30)

 

Hidayetin Merhaleleri/Aşamaları

1-Her insana/mükellefe verdiği akıl, zeka ve idrak yetenekleri ile hayatını sürdürmeyi sağlayan zaruri bilgiler. Bu yeteneklerle donatılmış insanın/mükellefin sorumlu tutulduğu hidayet… “…Bizim Rabbimiz her şeye hılkatini(suretini, varlık ve özelliğini) veren, sonra da huda eden/doğru yolu gösterendir…”(31) Tekvini hidayet başlığı ile de ifade edilen her varlıkta olduğu gibi insan da varlıksal ve değersel hayatını devam ettirebilecek donanıma sahiptir. Herkes kendi yeteneği ve gücü oranında bu hidayetten istifade eder. Bu hidayet türüne sahip olmayan insan, gelecek hidayet türlerine karşı sorumluluğu kalkar. Mükellef değildir, olamaz.

2-Peygamberlerin dili, Kur’an ve benzeri ilahi kitapları göndermek sureti ile insanlara yaptığı çağrı şeklinde ortaya çıkan hidayet… “Onları, emrimiz uyarınca (insanlara)doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.”(32) İnsana nisbet edilen hidayet türüdür. İnsan kendisine verilen akıl, zekâ, idrak yeteneklerini kullanarak hakkı görür, tanır, anlar ve tabi olur. İnsan irade ve çabası ile bu hidayeti kabul eder. Tabi olduğu bu hidayete kurtuluşlarına vesile olsun diye diğer insanları da davet eder. İnsan, güzel bir şekilde, güzel öğüt ve hikmetle davet etmek, hidayet yolunu göstermek dışında kimseye hidayet veremez. Kalbini, aklını hidayete açan insanın erişebildiği, sahip olabildiği bu hidayet türünü insan, hayatında yaşamak, yaşantısı ile insanlara hakkı şahitlendirmekle/örnek olmakla yükümlüdür. “İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.”(33) “Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Hâlbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her (kavmin)toplumun bir hidayetçi/davetçi/rehberi vardır.”(34)

3-Sadece hidayeti benimseyenlerin, hidayete erenlerin Allah’ın lutfuyla elde ettikleri tevfik/başarabilme imkânı sağlayan hidayet… “Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini arttırır ve sakınmalarını sağlar.”(35) “Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.”(36) “İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir.”(37)

4-Hak edenlerin âhirette cennet ile mükâfatlandırılmaları… “Allah onları hidayete erdirecek, durumlarını düzeltecek(gönüllerini şâd edecek) ve onları, kendilerine tanıttığı cennete sokacaktır.”(38) “(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: «Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.» Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.”(39)

Bu hidayet türleri buradaki tertibe göre bağlantılı olup gerçekleşmesi zikredilen sıraya tabidir. İki, üç ve dördüncü kademedeki hidayete ulaşabilmek için birinci aşama hidayete sahip olmak gerekir. Hatta önemine binaen birinci kademedeki hidayete sahip olmayanlar, sonraki hidayetler konusunda mazurdurlar, mükellef/sorumlu değildirler. Üçüncü kademedeki hidayeti elde etmek için bir ve ikinci kademedeki hidayeti elde etmek gerekir. Bunun gibi dördüncü aşama hidayete erebilmek için ilk üç kademe hidayet elde edilmelidir. Birinci aşamadaki yer alan hidayet gerçekleştiği halde insanın irade ve isteğine bağlı olarak sonraki hidayet aşamaları gerçekleşmeyebilir.

Önemli bir husus ta insana nisbet edilen hidayet çağrıda bulunmak, tanıtmak ve şahitlendirmekten ibaret olan ikinci aşamadaki hidayettir. Diğer hidayet türlerini meydana getirmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Mümin’in/hidayete erenin, sadece hidayeti/ hakkı/ imanı/ rüşdü yaşama, gösterme ve davet etme sorumluluğu vardır.

 

Hidayet ve Delalet

Delalet, doğru yoldan sapmaktır. İster kasıtlı, ister gafletle olsun, ister az, ister çok olsun doğru yoldan uzaklaştıran her tür sapmaya delalet denir.(40) Diğer bir ifade ile “hidayete erme imkânının bulunduğu bir zeminde hidayetin yokluğudur.(41) Hidayetin zıddıdır.

Her türlü doğru yoldan uzaklaştıran hatalar için kullanıldığından kasıtlı, çok ve sürekli olan delalet, insana dünyada da, ahirette de kaybettirir. Kur’an’ın yerdiği delalet te budur.

Hidayete erme ve delalete düşme irade ve kararlılık işidir. “Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üstlenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.”(42) “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla(rüşd=hidayet) eğrilik(delalet) birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.”(43) İnsanın iradesi üzerinde etkili nedenlerden dolayı insan ya hidayeti ya da delaleti seçebilmektedir. “Allah, inananların velisidir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların velileri de tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.”(44) Bunun gibi Kur’an, hidayete erdiren veya delalete düşüren çok sayıda etmene işaret etmektedir. Kur’an’ın hidayete ve delalete sevk eden etmenlerden söz etmesi, insanın bu etmenleri iradesi ile değerlendirerek kabul veya red etmesine sebep olmaktadır. Dolayısı ile hidayete erme veya delalete düşme sonucunu doğurmaktadır.

Kur’an’da geçen, hidayetle aynı kökten türemiş, ihtidâ kavramı da hidayetin benimsenmesinde etkili olan amillerin başında insan iradesinin geldiğini göstermektedir. Ki ihtida “insanın seçme özgürlüğünü kullanarak yaptığı inceleme ve araştırma sonucunda ulaştığı sonuç ve karar” olarak tarif edilmiştir. Bu insanın tabii, doğal ve maddi hareketleri içine alan işlerde olduğu gibi, hidayete ermeyi gerektiren dünya ve ahiret kurtuluşunu getirecek işler için de olur. ”(45) “O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Gerçekten biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık.”(46) “Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve Furkanı(hak ile bâtılı ayıran) hükümleri verdik.”(47)

“İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.”(48) “Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi? Allah dilediğini delalete(sapıklığa) yöneltir, dilediğini hidayete(doğru yola/doğruya) iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.”(49)

Ayetlerden de görüleceği gibi hidayet ve delalet irade işidir. Hidayeti isteyen, kalbini ve aklını hidayete açanlara Allah, hidayete giden yolu kolaylaştırır, hidayete erdirir. Aynı şekilde kendini hidayete kapatan, kötülüğü isteyenlerde, isteğini gerçekleştirme imkânı verilir. Hidayeti kabul etmeyene, istemeyene Allah hidayet vermez. Yani irade ve çabası ile ya hidayetin kademelerini aşarak yücelir ya da delalete düşer. Bu durum Kur’an’da “dilediğini hidayete erdirir.”  veya “dilediğini delalete erdirir” ile ifade edilmektedir. Bu da gösterilen hidayet yolunun benimsenmesi veya reddedilmesi ile ilgilidir.

 

Hidayete Erenlerin/Delalete Düşenlerin Akibeti

“İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.”(50)

“(Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah'tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!”(51)

“Onun (şeytan) hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki (şeytan) kendisini delalete düşürecek(saptıracak) ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.”(52) Hidayet Allah’a nisbet edilmiştir. İnsanı dünya ve ahirette mutlu kılacak olan da Allah’ın gösterdiği hidayete tabi olmakla mümkündür. Putçu(şirk) anlayışları, materyalist(maddeci, seküler) ve tahrif edilmiş ilahi kaynaklı anlayışların(Yahudilik, hristiyanlık, …) insanı dünya ve ahirette mutlu kılması mümkün değildir. Bu anlayışların hakk, insanı mutlu etme gibi bir dertleri de yoktur aslında… Bunun için yalnızca Allah, hakka/hidayete iletir. “(Resûlüm!) De ki: (Allah’a) ortak koştuklarınız arasında, (birini yokken) ilk defa yaratacak, arkasından onu (ölümünden sonra hayata) yeniden döndürecek biri var mı? De ki: Allah ilk defa yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden (hayata) döndürür. O halde nasıl saptırılırsınız! De ki: Ortak koştuklarınızdan hakka iletecek olan var mı? De ki: «Hakka Allah iletir.» Öyle ise hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır; yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle yanlış) hükmediyorsunuz?”(53)

 

Hidayet Hakkındaki Farklı Görüşler

Bu hususta fazla ayrıntıya girmeden özetle şunlar söylenebilir. Farklı ekollere mensup âlimlerin görüşleri incelendiğinde genel hatlarıyla hidayet konusunda aralarında çok önemli ayrılıkların bulunmadığı görülecektir. Şia âlimleri genellikle hidayetin tekvini ve teşriî olmak üzere iki kısımdan oluştuğunu kabul ederler.(54) Tekvinî hidayet ile ilgili açıklamalar öncesinde geçti. Tekvini hidayetin zıttı delalet değildir. Teşriî hidayet ise umumi/genel hidayet ve hususi hidayet olmak üzere iki kısımdır. Bu genel kabul gören bir durumdur. Umumi hidayet, Allah’ın doğru yolu gösterip açıklayan ilahi kitaplar, peygamberler ve onların varisleri olan muslihler(Salih ameller işleyen âlimler ve davetçiler) göndermesidir. Bu bütün insanlar için geçerli olan bir hidayettir ve bazılarına has değildir. Aksi halde bu durum cebri/zorlamayı gerektirirdi. Hususi hidayet ise umumi hidayetten faydalanmak isteyenlerin salih/iyi/doğru amel işlemeye muvaffak kılınmasıdır. Öncesinde geçtiği gibi Allah’ın hidayete erdirmeyi dilediği kimselerdir. Umumi hidayeti kabul etmeyenler, umumi hidayetten yüz çevirenler ise hidayete erdirmek istemediği kimseler olarak ifade edilmiştir.

Mutezile ve Şia âlimleri, insanın kendi fiillerini hür iradesi ile yaptığını vurgulamak için daha çok umumi hidayeti öne çıkarmış, Sünni âlimleri ise ilahi kudret ve iradeyi vurgulamak, insanın ilahi yardıma olan ihtiyacına dikkati çekmek için hususi hidayeti ön plana çıkarmışlardır.(55)

Bu ekollerin hiçbiri insanın iradesini devre dışı bırakmamışlardır. Cebriye gibi hidayet/delalet konusunda insanın iradesini yok sayan ekoller genelleşememişler. Bu ekoller, düşünce ve yaklaşım tarzlarından dolayı genel anlamda kabul görmemişlerdir. Ve hak olarak kabul edilmemişledir.

 

Son Olarak

Mü’min, tüm insanları dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmayı hedefleyen Kur’an hidayetine talip ve tabiî olmalı, hidayetin ve hidayete davetin/vesile olmanın dünyada sahip olunabilecek en önemli değer olduğunu bilinmelidir. İnsani, erdemli, ahlaklı, faziletli bir hayat, günümüz dünyasındaki gibi karanlığın, zulmün ve vahşetin olmadığı bir hayat, ekseninde hidayetin olduğu hayattır. Böyle bir hayatı yaşamak ve yaygınlaşarak yaşanmasına sebep olmak için çaba sarf etmek, çalışmak en büyük idealimiz olmalıdır. İnsan olmanın anlam ve değerini bilen tüm insanların ideali olmalıdır.

 

 

                                                                                                                                                      

*  Mümkünül Vücud : varlığı mümkün olan varlık, yani var olması başka nedene ihtiyaç duyan

** Vacibül Vücud : Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan, Allah

*** Mutlak Kamil/Bizatihi Kamil : Vacibül Vücud olan

Öze Dönüş Dergisi sayı 6

  1. Rağıb el-Isfahani, Müfredat, C:2, Sh:774, Huda(H-d-y)/Hidayet maddesi, çıra yayınları
  2. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, hidayet maddesi, c:17, sh:473
  3. Kur’an’da hidayet, Abdullah CevâdîÂmûlî, sh:17, İnsan yayınları
  4. Kur’an’da hidayet, Abdullah CevâdîÂmûlî, sh:20-21, İnsan yayınları
  5. Mukâtil b. Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, sh:107-116, el-Hudâ maddesi, işaret yayınları
  6. Ta-ha(20):50
  7. A’la(87):1-3
  8. Kur’an’da hidayet, Abdullah CevâdîÂmûlî, sh:22, 30, İnsan yayınları
  9. Fatır(35):9
  10. Zümer(39):21
  11. Nahl(16):68-69
  12. Ahzab:62
  13. Nahl(16):15
  14. Zuhruf(43):10
  15. Tâ Ha(20):53
  16. A’raf(7):203
  17. Yunus(10):57
  18. Nahl(16):64,89,  Casiye(45):20, … gibi
  19. Şura(42):52
  20. Bakara(2):2
  21. Fussilet(41):42)
  22. (Bakara(2):185
  23. (Furkan(25):1
  24. (Rum(30):30)
  25. Kamer(54):17)
  26. Ankebut(29):43
  27. Bakara(2):2
  28. Şura(42):52
  29. Kur’an’da hidayet, Abdullah CevâdîÂmûlî, sh:20-21, İnsan yayınları
  30. Rağıb el-Isfahani, Müfredat, C:2, Sh:775-777, Huda(H-d-y)/Hidayet maddesi, çıra yayınları)
  31. Ta-ha(20):50
  32. Enbiya(21):73
  33. Şura(42):52)
  34. R’ad(13):7
  35. Muhammed(47):17
  36. Teğabun(64):11
  37. Yunus(10):9
  38. Muhammed(47):5-6
  39. A’raf(7):43
  40. (Rağıb el-Isfahani, Müfredat, C:2, Sh:108, D-L-L(delalet) maddesi, çıra yayınları)
  41. Kur’an’da hidayet, Abdullah CevâdîÂmûlî, sh:44, İnsan yayınları
  42. İsra(17):15
  43. Bakara(2):255
  44. Bakara(2):257
  45. Rağıb el-Isfahani, Müfredat, C:2, Sh:785, Huda(h-d-y)/Hidayet maddesi, çıra yayınları
  46. En’am(6):97
  47. Bakara(2):53
  48. Bakara(2):213
  49. Fâtır(35):8
  50. Bakara(2):5
  51. Saffat(37):22-24
  52. Hac(22):4
  53. Yunus(10):34-35
  54. Kur’an’da hidayet, Abdullah Cevâdî Âmûlî, sh:30-32, İnsan yayınları
  55. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, hidayet maddesi, c:17, sh:475
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Öze Dönüş | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : Van Öze Dönüş Der Tlf: 432 212 10 18 | Haber Scripti: CM Bilişim