Ben “ Size sımsıkı sarılmanız için iki emanet, iki kaynak, iki değerli miras bırakıyorum” demiştim. Siz ise bu iki kaynağı birbiriyle çatıştırmaya başladınız. Bir kısmınız üzerimden, bana ait olamayan sözler uydurarak başka bir din üretirken, diğeriniz bu yaklaşımı bahane ederek ve beni tamamen devreden çıkararak anlamsız bir Kur’an Sünnet tartışmasına girdiniz. Sünnetin vahyin doğal bir uzantısı olduğu ayırtına varmadınız.
Ben “Dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz” diyerek size beni hangi konularda takip edeceğinize dair işaret bırakmışken siz sosyal hayatta yaptığım her davranışı bağlayıcı olarak algıladınız. Ben Hurma ağaçları örneği ile insan Muhammed’in sizin gibi insan olduğunu hatırlatırken, siz her hareketimi taklit ettiniz.
Ben, Bedir kuyuları ve Hendek kazılması sırasında yakın arkadaşlarımla müzakere edip, onların görüşlerine uyarken, siz müzakere ve şurayı unutarak her şeyine itaat edilen lider ve şeyhler ürettiniz.
Ben, insan Muhammed ile Peygamber Muhammed’i birbirinden ayırt etmeniz gerektiğine dair onlarca örnek göstermişken siz kendi heveslerinize daldınız. Her şeyi bilen ve itiraz edilemeyen hocaefendi, şef, lider, şeyh, adı altında tiranlar ürettiniz.
Ben “Rüya ile amel etmeyiniz” demiştim, oysa siz rüyaları temel alarak cemaatinizin militanlarını motive ettiniz, siyasal amaçlarla kullandınız.
Ben “kavmiyetçiliği ve kan davalarını ayaklar altına alıyorum” derken sizler bunlar üzerinden ideolojiler üretip onun uğruna savaştınız.
Ben “misvak “ ile diş temizliğini göstererek, diş temizlemek sünnettir derken siz amacı, anlamı unutup aracı kutsallaştırdınız.
Ben, size “Müminler kardeştir, inananlar bir tarağın dişleri gibi eşittir” derken, sizler değişik değerleri ölçü edindiniz. Bir kısmınız kardeşliği, eşitlik temelinde ele almayıp diğerlerinin üzerine baskı aracı olarak kullanırken, diğer kısmınız bunu bahane ederek “kardeşlik” söylemini aşağılayan bir tavır içine girdiniz.
Ben davranışlarınızda, eylemlerinizde samimiyet, takva kısaca ahlakı öne çıkarırken siz, ibadetlerinizi, eylemlerinizi gösteriş haline getirdiniz. İbadetleriniz de samimiyet ve takva azaldı, gösterişçi dindarlık ön plana çıktı.
Ben Müslümanların dargınlığı üç gündür derken siz, sudan sebeplerle aylarca birbirinize küs kaldınız. Nefsinizin isteklerine karşı sizi uyarırken siz nefsinizi ilah edindiniz.
Ben dini öğretiyi her şeyin üzerinde tutarken, siz mezhep, parti, grup ve cemaatlerinizi her şeyin önüne koydunuz. Sizin düşüncelerinizi paylaşmayanları tekfir etmekten kaçınmadınız. Birlik dini olan İslam’ı parçaladınız. Onu siyasal söyleminizin aracı haline getirdiniz.
Cemaatinizin, partinizin tarikatınızın, gurubunuzun, mezhebinizin çıkarları için en kutsal kavramları araçsallaştırmaktan çekinmediniz. İbadetlerinizdeki samimiyet ve takva giderek azaldı. İbadetlerinizi makam ve mevki elde etmek için araç olarak kullandınız.
Ben, kızlara kadınlara nasıl davranmanız gerektiği ile ilgili size değerli bir miras bırakmışken siz bütün söylediklerimi göz ardı ettiniz. Ben “Cennet annelerin ayakları altındadır” ifadesiyle annelerinize ne kadar değer vermeniz gerektiğini gösterirken, siz onları yalnızlığa, çaresizliğe mahkum ettiniz. Yaşlılıklarında onları bir yük olarak gördünüz. Dahası onları huzur evlerine yerleştirerek annelerinizi torun sevgisinden, torunlarınızı da nine sevgisinden mahrum ettiniz. Evlerinizde İslami toplantılarınızda İslam kadınlara çok değer vermiştir söyleminin ardından kadınlarınızı aşağılamaktan, dövmekten vazgeçmediniz. Hz. Hatice’nin Peygamber’e evlilik teklif ettiğini anlattınız, fakat kızınızın bir erkeği beğenmesine izin vermediniz. Ben, hanımın Hz. Aişe hakkında iffetsizlik iftirası atıldığında onu dövmedim, sadece babasının evine gönderdim, oysa siz böyle bir olayda kadınları hemen infaz ederek namusunuzu kurtardığınızı zannettiniz.
Ben dinin temel ahlaki değerlerini her şeyin üstünde tutmanızı söylerken, siz onları dünyevi çıkarlarınız için araçsallaştırmaktan çekinmediniz. Hatta cemaatinizin çıkarlarını korumak için beni bir kamyon kasasının üzerine indirmek gibi bir ahlaksızlığa utanmadan imza attınız.
Ben “Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir” derken bir sosyal sorumluluk bilincini hedeflemişken, sizler komşunuz aç olduğu halde yediğiniz yemeğin tabağını parlatmayı sünnet zannettiniz.
Öze Dönüş Dergisi sayı 6