• BIST 9125.93
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 10 °C
  • Van 8 °C

İslam, Müslüman ve Şiddet Üzerine Hasbihal

Mehmet Taş

     İslam, elbette ki insanların yeryüzünde barış ve huzur içinde yaşamaları için, Rahman olan Allah(cc) tarafından vahyolunan dinin adıdır.İslam; yalnızsonlu olan bu dünya hayatını değil, sonsuz olan ahiret hayatını da güven içine almak ister. Dolayısıyla insanın hayat serüvenini yalnız bu fani dünyadan ibaret görmez, geniş bir bakış açısıyla dikkatleri yoğunlukla ahiret hayatına (mead’a, sonsuz hayata) çevirir. Müslüman’ın da hayat kavrayışına bu zaviyeden bakıldığında; geniş bir perspektif arz eder. Müslüman’ın hayat terakkisi sonlu değil, İlahi gerçekler muvacehesinde, sonsuzdur.

     Şüphesiz ki insanları Ahsen-i takvim üzere yaratan yüce Rabbimiz; yine biz insanlar için en mükemmel yaşam kurallarının da bilgisine sahiptirve bu bilgilerin cüz-i kısmını biz insanlardan esirgememiştir. Haliylebiz insanlara; zaman, zaman düştükleri zor ve sıkıntılı durumlardan, badirelerden, çıkmazlardan çıkış ve kurtuluş yolunu göstermek üzere, örneklik ve önderlik yapsınlar diye aziz peygamberlerini göndermiştir. Bu örnek, önder ve aziz peygamberler ki; bir taraftan insanları düştükleri karanlıklardan, çıkmazlardan, sapkınlıklardan, sefil ve rezil durumlardan kurtulmaları, dalaletten hidayete ulaşmaları, küfür ve zulüm altında inlerlerken, felah bulmaları için canhıraş çırpınırken; diğer taraftan da yine insanlardan gelen akla gelmez haksızlıklara, zorluklara maruz kalmışlardır. İnsanlık tarihi bu gibi çelişkili ve de çetrefilli durumlarla doludur.Cehalet çukurlarında debelenenbaği ve şaki insanlar da, kendilerini hakka davet eden mümtaz önderleri dalalet üzere gördüklerini ve onları da kendi karanlıklarına çağırdıklarını;Kitab-ı Mübin bizlere aktarmaktadır.

     “De ki; Allah’ı bırakıp da bize ne fayda, ne de zarar veremeyecek şeylere mi yalvaralım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, arkadaşları; bize gel diye doğru yola çağırırken; şeytanların saptırıp şaşkın bir halde çöle düşürmek istedikleri kimse gibi ökçelerimizin üstünden gerisin geriye mi dönelim? De ki; Allah’ın hidayeti asıl hidayetin ta kendisidir. Ve biz; âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk! (1)

     Tamamen sulh ve selamet ifade eden ve Allah(CC)’ın, biz insanların felahı için gönderdiği din-i mübin, İslam; insanın hem (deruni, kalbi) iç barışını ve hem de insanlar arası ve toplumlar arası (dış)barışı temel alır.İç barış ki; kalben insanın huzur ve sükûn bulmasıdır. İç dünyasını dış dünyayla tevhid etmesidir. Şunu bilir ve inanır ki, gerçek manada kalp huzuru ve sükûnu; Allah(CC)’ı anmak, O’na bağlanmak ve O’nun emirlerine yürekten ve tam bir teslimiyetle teslim olmakla hayat bulabilmekte veancak bu şekilde gerçekleşebilmektedir. Bu kalp huzuru ve sükûnudur ki, toplumsal huzur ve sükûnun da temelini teşkil edecektir. Topyekûn bir barışı da şüphesiz ki en mükemmel anlamda sadece ve sadece İslam sağlayabilmektedir. Zira İslam; insan menşeli değil, insanüstü, İlahi kaynaklıdır. Haliyle İslam’ın hukuku tam bir adalet, hakkaniyet üzeredir. Hiçbir kişiyi, kabileyi, kavmi, milleti ayrıcalıklı görmez. Ancak ve ancak üstünlük; Allah(cc)’a olan yakınlıktadır.

      İslam, öncelikle ve özellikle insanı kendi gerçekleriyle tanıştırır ve barıştırır. İnsanı; kendisinin Ahsen-i takvim üzere yaratıldığının farkına, bilincine, şuuruna, inancına ve yaşantısına vardırır. İnsanın esas görevinin, Rabbine hakkıyla kulluk etmek olduğunu haykırır. Bilahare insanı, yeryüzünde ilahi adaletin yerleşmesi ve yayılmasına elinden geldiğince katkı sağlamaya yöneltir.İslam, insanın yaratılış gerçekliğine, fıtratına en etkili şekilde hitap eder, haykırır. İnsanın tam anlamıyla anlayacağı, kavrayacağı dilikullanır ve yolu gösterir.İnsanın deruni dünyasını, fıtratına en uygun şekliyle imar, inşa ve ihya eder. Önce selameti, kalp yurdunda tesis eder. Bu yurdu iman suyuyla yeşertir, cennet bahçesine çevirir.  İnsanı daha bu dünyada iken, cennet hayatıyla tanıştırır. Birer cennet insanına dönüşen ümmetin efradı arasında, tabii ki iman kardeşliğini vücuda getirir. İşte Ensar-Muhacir kardeşliği böylesine bir kardeşliğin kurulması ve yaşanmasıdır. Böylesine kardeşliğin önemi, İslam’ın ana kaynaklarında bütün açıklıyla gözler önüne serilmektedir.

     “Ve kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların arasını sevgi ile birleştirdi. (2)

     ‘Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mümin kardeşi için de sevmedikçe gerçek mümin olamaz.’ (3)

     ‘Sizler, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbiriniz de sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.’(4)

     Günümüzde revaçta olan hiçbir fikir, düşünce, ideoloji, felsefi akım veya teolojik söylem; insanlar arasında İslam’ın sağladığı kardeşliği gerçekleştirme istidadını gösteremez. Şimdiye kadar tarihin hiçbir dönemde bir beşeri faktörün bunu gerçekleştiremediği gibi, bu gün ve gelecekte de böylesine bir kardeşliği gerçekleştirebilmesi mümkün değildir. Zira insan kalbinin ilacı, kalbin tatmini ve teskini, beşeri bir kaynaktan kaynaklanmamaktadır. Huzur ve güven, tatmin ve teskin; ne zorbalıkla verilir/kazanılır ve ne da yalan-dolanlarla verilir/kazanılır. Kalp; gerçek manasıyla şefkati arar, merhameti arar, sadakati arar, rahmeti arar; Rahman’la tatmin olur, teskin olur veRahman’da huzur bulur…

     Günümüz dünyasında en çok ihtiyaç duyulan gerçek;bu kardeşliğin ve sevginin Müslümanlar arasında yeniden hayat bulmasıdır. Eğer Müslümanlar böyle bir şeyi gerçekleştirmeseler, ne Müslümanlar arasında rahat ve huzur bulunur ve ne de bütün bir dünyada rahat ve huzura kavuşulur. Topyekûn insanlık helake doğru sürüklenmeye devam eder.

     “Ey iman edenler! Hepiniz topluca ‘barış ve güvenliğe(Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin.Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (5) 

     “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah’tan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz.” (6)

     Ayeti kerimede Rabbimiz; “ey iman edenler” diye iman sahiplerine seslenmektedir. Bu hitap geneldir. Asla herhangi bir sınıfa, meşrebe, mezhebe, dergâha, aileye, aşirete, kabileye, kavme, bölgeye, derneğe, vakfa, örgüte, cemaate, cemiyete, kuruma, kuruluşa değil; iman edenlerin cümlesinedir. Hitapta; muhatapta aranan tek bir özellik vardır ki o daiman etmiş ve akil-baliğ olmuşluktur. Bu durumda olan bütün müminler eman içerisindedirler. Her türlü tehlikeye uğramaktan ve tehlike olmaktan uzaktırlar.Her türlü zulme uğramaktan ve zalim olmaktan uzaktırlar. Her türlü kargaşa olmaktan veya kargaşaya uğramaktan beridirler. Zira onlar; ‘silm-İslam’ içerisindedirler. Rabbani şemsiyenin koruması altındadırlar.Ama burada istenen durum, şeytanın adımlarını takip etmemektir.Şeytana ve şeytani varlıklara, odaklara tavır takınılırsa, Allah(cc)’ınahkâmına uyulursa eman içinde olunur. Aynı zamanda müminler, etkin oldukları her yerde de eman içinde oldukları gibi,eman da dağıtırlar. Kardeşler arasında herhangi bir sorun vukuu bulursa, bu sorun Allah(cc)’ın hükmüne götürülür ve Nebevi sünnet üzere çözüme kavuşturulur. Burada enaniyet, husumet, ihtiras, kibir, gurur… yoktur. Bundan dolayıdır ki Allah(cc)’ın hükmünde, inananlar için rahmet vardır, merhamet vardır. Resulün sünnetinde şefkat vardır, sevgi vardır, samimiyet vardır, hakka teslimiyet vardır.

     İslam; hüküm koymayı, karar vermeyi kesin bir şekilde Yaratana tahsis eder. Ki bu durumda insanlar olarak kimse kimseye üstünlük taslamasın ve yanlışlara düşülmesin. Şurası unutulmamalıdır ki; insanların Rabbani yönlendirmelerin dışında kalması durumunda, mutlak doğruluk üzere olmaları mümkün değildir. Zira beşer olarak insanoğlu nakıstır. Hele hele istikameti Rabbinden almıyor ise, küllen yanlışlar üzere olma durumundan kurtulamaz. Dolayısıyla,tarih boyunca her kim Rabbani istikameti bırakıp, kendisini müstağni görmeye, kendi kendisine yol almaya, hüküm koymaya, düzen belirlemeye kalkışmış ise; cehalete saplamıştır, zulme dalmıştır.

     İslam, başlı başına bir kâinatnizamıdır. Bukâinatın tümü, tam bir esenlik üzere iken; insanlar burada bir istisnayı teşkil etmektedir. Rabbimiz, insana cüzi bir irade vermiştir. Bu cüzi irade, külli iradenin çizmiş olduğu istikamet üzere olunca felah bulmuş; cüzi irade, külli iradenin istikametinden çıkıp, kendi kendisine bir istikamet çizmeye kalkışınca da, tam bir helake sürüklenmiştir.

     İslam, insanın iç dünyasını da, dış dünyasını da birlikte ele alır ve birlikte mamur eder. Bir tarafta kişinin kendi kendisiyle barışık olmasını sağlarken,diğer tarafta da toplumun bireyleri ve kesimleri arasında bu barışı sağlar/sağlamıştır. Öylesine bir barış ki; hiçbir gücün ve otoritenin, hiçbir kurumun veya kuruluşun başka bir ifade ile hiçbir beşeri varlığınyapamayacağı, oluşturamayacağı, gerçekleştiremeyeceği bir barış hali. Kişi,İslam ile kendi konumunu, kendi yeteneklerini, kendi varlık nedenini bilmiş olur. Kendi hak ve hukukunu bilmiş ve aynı zamanda görev ve sorumluluklarını da bilerek ve isteyerek yüklenmiş olur. Kendi hayatında olsun ve sosyal hayatta olsun; gerçek manada ilahi adaletin tesis edilmesine katkı sağlar. Her türlü zarar ve zarar verici hal, tutum ve davranışlardan beri kalarak; hem kendi iç dünyasını imar eder ve hem de toplumsal hayatın imarında sorumluluk alır. Deruni dünyasını Rabbani ahkâm üzere bina eden kimse; insan için zarar verici her ne varsa kendisinden uzak kılar; hakka, adalete, hikmete, rahmete yönelir. Etrafına rahmet yayar, sevgi yayar, şefkat yayar… Kendi nefsi için istediğinin aynısını, mümin kardeşi için de ister. Çıkarını, kardeşliğe tercih etmez, gerekirse feda eder. Beşeri olan bütün tercihlerinde iman etmiş olmanın gerekleri, onun için ön sırada olur. Âlemlerin efendisi, efendimiz; her konuda olduğu gibi, kardeşlik konusunda da iman edenlere biricik örnektir. Bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurduğu rivayet olunur:

     ’Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz,onu tahkir etmez.(Üç defa kalbine işaret ederek;)Takva şuradadır(dedi. Devamla) Müslüman kardeşini hakir görmesi, kişiye kötülük olarak yeter. Her Müslüman’ın namusu, kanı, malı ve onuru,Müslüman’a haramdır.’(7)

     Değil ki Müslüman’ın Müslüman’a; Müslüman’ın hiçbir kimseye ve hiçbir şeye zulmetmesi, haksızlık yapması düşünülemez.Zira Müslüman, sıfat olarak güvenen ve güvenilen, güven veren kimse demektir. İslam veya Müslümanlık adına yapılan haksızlıklar, zulümler; aslında İslam ve Müslümanlara yapılan/yapılabilecek en büyük haksızlıktır, zulümdür…

     Elbette ki İslam selamettir, emniyettir. Hem de İlahi selamet ve emniyet! Böylesi garantili bir ‘silm’den kargaşanın, hoyratlığın, densizliğin, hadsizliğin olması düşünülemez. Bu selamet hali,gerek Kitabullah’ta olsun, gerekse örneğimiz ve önderimizin sünnetinde ve onun pak ashab-ı güzidesinin hayatında olsun, sarih olarak görülmektedir. Her bir Müslüman, içinde yaşamakta olduğu durum ve ortamın bu ölçülerde olup olmadığına dikkat etmek zorundadır.Eğer Müslüman olduğunu savunduğu halde selamet üzere yaşamıyor ise, güven vermiyorsa, muhakkak kendisinde, yaşamakta olduğu ortam veya durumdasorun vardır demektir. Hâşâ haksızlığın, zulmün, hadsizliğin, adaletsizliğin… vs hiçbirinin İslam’da yeri asla yoktur.Haliyle İslam veya Müslüman’ın şiddetle, zor ve zorbalıkla ilişkisi olmaz, olamaz…

     “Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden, birbirlerine merhameti tavsiye edenlerden olmaktır. İşte bunlar sağ yanın adamlarıdır.” (8)

     ‘Müsafaha edin ki kalplerdeki kin gitsin. Hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin.’ (9)

     “Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz.” (10)

      Efendimizin bu mübarek tavsiyelerinden sonra da bir Müslüman’ın başka bir Müslüman hakkında olumsuz davranışlar sergilemesi, hatta şiddete başvurması veya terör estirmesi kabili mümkün olmasa gerek. Bilinmelidir ki Müslüman, mutlaka emandâhilinde olmak zorundadır. Değil ki terör/şiddet estirmesi; herhangi bir Müslüman’ın kendisinden emin olmaması bile, kendi Müslümanlığını tartışılır duruma düşürür.

     Rabbim! Cümlemize iz’an, idrak, irfan ver! Rabbim! Ümmeti, kendi emrin üzere istikamet bulmasına müyesser kıl. Rabbim! Bizi bir an bile olsa nefsimizle baş başa bırakma! Rabbim! Rabbani istikametten ayrı düşürücü her türlü tuzak, oyun ve oyunbazlara karşı bizlere;ferasetli, dirayetli ve uyanık olma bilinci ver. Rabbim! Cümlemizi her iki dünyada da razı olduğun ve razı olunduğunbahtiyar kullarından eyle.

     Rabbimden, yeni hayata atılan dergimizin de sırat-ı müstakim üzere olmasını, hakka hizmet etmesini, hayır üzere olmasını ve hayırlara vesile olmasını, daim olarak hakkı haykırmasını nasip etmesi dua ve dileklerimle… Amin.               


1- En-am suresi, 71. Ayet

2- Enfal suresi, 63.  Ayet

3- Sahihi Buhari, İman 7

4- Müslim, İman 93

5- Bakara, 208

6- Hucurat suresi, 10. Ayet

7- Müslim, Birr 32

8- Beled suresi 17-18. Ayetler

9- Muvatta, Hüsnü-l Hulk16

10- Buhari, Edeb 57   

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Öze Dönüş | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : Van Öze Dönüş Der Tlf: 432 212 10 18 | Haber Scripti: CM Bilişim