İslama ve Halkının Özgürlüğüne Adanmış Bir Ömür: Aliya İzzetbegoviç
Sabah Taşkın’ın yaptığı sunumda, Aliya İzzetbegoviç hakkında kısaca aşağıdaki vurguları yaptı.
20. yy. başlarında Hint yarım kıtasında nasıl ki Muhammed İkbal doğu İslamı için derinliği şiirsel boyutu ifade ediyorsa, aynı yy. sonlarında Aliya’da Batı İslamı’nın soluğu, derinliği, aydınlık simalarından biri olduğu ve yakın tarihimize yazdığı eserleri ve fikirleri ile damga vurmuş önemli ve seçkin Müslüman Bilge düşünürlerinden biri olduğu, vurgulandı.
Bosna ve dünya genelinde Aliya’nın ne anlam ifade ettiği ile ilgili bilgi verildi. Aliya’nın temiz bir kişiliğe, örnek bir hayata tekabül ettiği aktarıldı.
İlim ve hikmeti ile bilgi birikim ve donanımı, felsefi derinliği ve İslami eserleri nedeniyle dünyada Bilge Kral olarak da tanınmasına rağmen, kendisinin ömrü hayatı boyunca kralcılığa karşı bir tutum içerisinde olduğu, özgürlüğe meftun bir kişiliği olduğu, bunun için kral ibaresinin Aliya’nın yanına iliştirilmesinin onu anlamada noksanlık arzedebileceği söylendi.
Konuşmacı, Aliya’nın doğduğu yıllarda Bosna’nın konjonktürel durumu ve akabinde mecburi göçünden, aile yapısı hakkında bilgi aktarımında bulunduktan sonra, özellikle annesinin Aliya üzerindeki etkisine değindi.
İlk eğitimi, annesinin dizi dibinde, rahle-i tedrisinde onun dini nosyonlarıile başlayan Aliya’nın İlkokulu Saraybosna’da okuduğu süreçlerde, öğretmenleri Sırp olmasına rağmen bu Müslümanları Sırplaştırma projesine karşı annesinin İslami hassasiyeti ve verdiği mücadelesi sayesinde onun bu projeye kurban gitmediği ifade edildi.
Aliya’nın diliyle annesinin, üzerindeki tesiri ile alakalı şunlar aktarıldı:
“Rahmetli annem çok dindar bir kadındı ve dine olan bağlılığımı (en azından kısmen) ona borçluyum. Sabah namazlarına tam vaktinde kalkardı. Beni de kaldırırdı ki ben de Haciyska Camii’ne gidebileyim. 12-14 yaşlarındaki bir çocuk olarak tabiidir ki biraz tereddüt ederdim kalkma konusunda. Ama eve daima mutlu dönerdim. Yaşlı İmam Mujezinoviç ikinci rekâtta daima, Kur’an’ın harika surelerinden Rahman Suresi’ni okurdu. Taze bahar sabahındaki o cami, sabah namazında okunan o Rahman Suresi ve civardaki herkesin kendisine saygı duyduğu o âlim, uzun yıllar öncesinin sisleri arasında görebildiğim en güzel görüntüleri oluşturmaktadır.”
Bununla beraber, bir annenin toplumun ihyası yada imhası açısından ne kadar önemli olduğuna dair düşünceleri hakkında bilgi verildi.
“Okumamış, ihmal edilmiş ve mutsuz bir anne, Müslüman halkların yeniden doğuşunu başlatacak ve başarılı bir şekilde devam ettirecek oğul ve kızları büyütemez.” [Aliya]
Aliya’nın, liseyi okuduğu süreçte ülkenin genelinde olduğu gibi, okulda da Atezim ve Kominizm yaygın, baskın ve yasal tek rejim olması nedeniyle, eşitlik, adalet ve özgürlük söyleminin, baskı altındaki Müslümanlara cazip geldiği ancak onların Allah hakkındaki düşüncelerinin Aliya’ya doğru gelmediğini Aliya’nın hayatından örneklerle ve sözleriyle dile getirdi.
Çünkü Aliya’ya göre Allah’a iman halkı ezen değil, halkı kral ve imparatorlara, hakim güç ve ideolojilere karşı koruyan bir güçtür. İki yıllık bir sallantıdan sonra kendisi için yeni ve bambaşka bir sürecin başladığını, hayatındaki dönüm noktasını, kırılma anını şöyle ifade edildi:
“Sınıfların etrafında illegal olarak dağıtılan broşürlerin bazılarını ele geçirmeye başardım ve sosyal adalet -ya da daha sonra doğrusu sosyal adaletsizlik sorunu ve Tanrı üzerine kafa yormaya başladım. Komünist propagandada Tanrı adaletsizliğin tarafındaydı; çünkü komünistler dini "halkın afyonu" olarak, yani halkın huzursuzluğunu yatıştırarak onları gerçekliğin dünyasında daha iyi bir hayat için mücadele etmekten alıkoyan bir araç olarak görüyorlardı. Bu çizgiye kaymak çok kolaydı. Ne ki, ben
bunu kabul etmedim. Her zaman çok net olmasa bile, dinin temel mesajı bana hep sorumluluk gibi görünmüştür. Onun mesajı krallar ve imparatorlar için bile aynıdır, onların da sorumlu olmaları gerektiği yönündedir. Onların bu dünyadaki polisten bir korkuları olmasa da -çünkü polis zaten onların elindedir- din onlara uyguladıkları şiddetten dolayı hesaba çekileceklerini ve bu sorumluluktan kaçış olmadığını söyler.“
Ve Aliya dönüşünü şöyle dile getirecektir.
Tanrısız bir kainat bana anlamdan yoksun görünmüştür her zaman. Bu nedenle inancım iki yıllık bir sallantıdan sonra geri döndü ama farklı bir biçimde. İnancımdaki -elbette varolduğu ölçüde- bu muayyen sarsılmazlık, gençliğimde zuhur etmiş olan şüphelerden geliyor. O( İslam) artık yalnızca atalarımdan devraldığım bir din değildi; yeni baştan edinilmiş bir inançtı. Ve onu bir daha hiç yitirmedim.”
Saraybosna Erkek Lisesi’nde öğrenciyken II.Dünya Savaşı başlarında 1938 yılında faaliyetlerine başlayan, daha çok şehirlerde yaşayan ve örgütlü bir eğitim süreci isteyen gençlerin oluşturduğu Bosna’da etkin olan ve daha çok gizli örgütlenen, yasal olmayan, izbe kuytu yerlerde çalışmalarını yürüten Mladi Müslümani ( Genç Müslümanlar Teşkilatı) ile tanıştığı ve üye olduğu vurgulandı.
Çıkış hedefini Anti Kominizm ve Anti Faşizm olarak belirleyen Genç Müslümanlar Teşkilatının çalışmaları ile ilgili bilgi verildi
Aliya bunu şöyle izah eder: “Biz islam’ın yaşayan bir ideal olarak özünü kurumasını ve günümüze uyarlanmasını savunuyorduk.”
18-19 yaşlarında entelektüel hayata adım atan Aliya’nin Doğudan Batıya çok sayıda yazar ve kitabı okuduğu, kitaplarında bu okumalarının izlerine rastlanabileceği ifade edildi. Ve okumaları ile ilgili örnekler verildi.
Kütüphanede yaptığı bir konuşma sonrasında, 1 Mart 1946 yılında “İslamcılık” suçlamasıyla tutuklanan on dört kişi arasında 21 yaşında olan Aliya’nın cezaevi günleri ve akabinde gelişen süreçlerle beraber Aliya, 1969-1970 yıllarında yayımlanan “İslam Manifestosu” adlı 40 sayfalık bir bildirisi hakkında bilgi verildi.
“İslami Manifesto” adlı eser, 1983’te kovuşturmaya uğraması sonrası yeniden başlayan cezaevi günleri, öncesinden kaleme aldığı ve yıllarca emek sarfettiği, ve Aliya’nın temel düşüncelerini içeren Doğu Batı Arasında İslam isimli eserinin bu süreçte yayımlanması ve Doğu Batı Arasında İslam isimli eserinin geniş bir kitleye ulaşması ile kitabın içeriğine dair değinilerde bulunuldu.
Yine beş yıl süren zindan süresince Aliya’nın gizli tuttuğu notlarından oluşan “Özgürlüğe Kaçışım” adlı eserine değinildi.
Zindan sonrası siyasi mücadelesi, kurdukları parti, Aliya’nın devlet ile ilgili düşünceleri, 92-95 yılları arasında süren Bosna savaşı sırasında Aliya’nın halkı için yaptığı fedakarlıkları, ders boyunca irdelendi.