İslami mücadele bir değerler mücadelesidir. İnsanlaşma, medenileşme mücadelesidir. Birey ve toplumun hayatında kötülüğün def’i, iyiliğin yaygınlaştırılması mücadelesidir.(İslami tebliğ/davet ve emr-i bi’l-ma’rûf nehyyi ani’l münker sorumluluğu)
Bilge kral, rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in, “Her şeyi yaşadığınız ve atlattığınızda, yüzlerce kere düşünüp tekrar kalktığınızda, tüm boş ümitlerden ve rahatlıklardan vazgeçip, göz önündeki hakikate yapıştığınızda, ancak o vakit hayatın nihai gayesinin KÖTÜLÜĞE KARŞI SAVAŞ olduğunu fark edersiniz. Bu savaşta çok az şey yapılabilir, fakat bize(insana) kalan tek şey budur. Bunun ötesinde ebediyen felaket ve ölüm vardır.”(1) şeklinde ifade ettiği, ana gayesi iyiliği/değerleri/erdemi/fazileti yaşama, yaşatma ve kötülüğe karşı mücadelenin adıdır İslami Mücadele..
Kur’an ve Hz. Muhammed’in(sav) hayat ve sözlerine baktığımızda bu mücadele insanlığın mutluluğu için çevrenin/yeryüzünün, tüm canlı hayatının korunmasına dönüktür. Birey ve toplumun ıslah, inşa ve imarına dönük büyük bir mücadeledir. Evrensel bir mücadeledir. Batı medeniyetinde olduğu gibi tabiata egemen olma şeklinde kötülüğü barındıran olumsuz bir hırs taşımaksızın, onu tanıma, insanlığın ondan olabildiğince faydalanması, yeryüzünü insanın, insanlık değerleri ile hak ve adalete uygun, huzurla yaşayabileceği bir hale getirmek için büyük bir inşa mücadelesidir.
Bu erdemli, hayra dönük mücadelenin motor gücü gençlerdir. Çünkü gençlik insan hayatının en diri, canlı, hareketli, azimli, bereketli evresini oluşturur. İnsanın hayatını anlamlandırdığı, kişilik ve şahsiyetinin temelini attığı bir dönemdir. Bunun için insan hayatının en önemli evresidir. Muaz b. Cebel, Allah’ın Rasulü(sav)’nün şöyle dediğini rivayet ediyor: “Kıyamet günü şu dört hasletten hesap sorulmadıkça kulun ayağı kaymaz(cehenneme gitmez): ömründen ve onu nerede yok ettiğinden, gençliğinden ve onu nerede eskittiğinden, malından ve onu nereden elde edip ne için infak ettiğinden, ilminden ve o ilimle ne yaptığından.” (2), Ebu Hüreyre(r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber(sav) şöyle buyurdu: “Yedi sınıf insan vardır ki, (Arş’ın) gölgesinden başka hiçbir gölge olmayan kıyamet gününde, Allah onları kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil devlet başkanı, Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde büyüyüp yetişen genç, kalbi mescitlere bağlı Müslüman, birbirlerini Allah için sevip, buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım.” diye yaklaşmayan yiğit, sağ elinin verdiğini sol elinin bilmeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, tenhada Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.”(3) Görüldüğü gibi insanın ömrünü nasıl geçirdiğinden hesaba çekileceğini ifade ettikten sonra ömürden bir parça olmasına rağmen önemine binaen gençliğinden de ayrıca hesaba çekileceğini, gençliğinde Allah için yaşayanın elde edeceği sonuç haber verilmektedir. Yine Rasulullah’tan “Gençlerle yardım olundum.”(Buhari), “Allah, gençliğini Allah’a itaat yolunda zenginleştiren genci sever.”(Deylemi) şeklindeki rivayetlerde de genel ömrün içinde gençliğin ve gençliğin islami yaşama ve davette ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun içindir ki İslami olsun veya olmasın bütün sosyal, siyasal, ideolojik hareketlerin ilk ve en önemli muhatap kitlesini gençler oluşturmuştur. Hareketlerin oluşumu, güçlendirilmesi/geliştirilmesi ve geleceğe taşınması sorumluluğu gençlerin omuzlarındadır.
Sadrı İslam’da Hz. Peygamber(sav)’ in yanında yer alan, İslam davasının güçlenerek yaygınlaşması ve korunmasında gençler önemli roller üstlenmişlerdir. Peygamber(sav)’i koruyan, İslami tebliği Mekke dışına taşıyan(25 yaşındaki musab bin ümeyr), hak üzere İslami mücadeleyi günün en önemli hareketi yapan çoğunlukla gençler olmuştur.(Ali b. Ebî Tâlib(10), Zeyd b. Hârise(15), Abdullah b. Mes’ud(16), Zübeyr b. Avvam(16), Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi’l-Erkam ve Sa’d b. Ebî Vakkas (17-20), Mus’ab b. Umeyr (18-25)), Abdullah b. Ömer(13), Câfer b. Ebî Tâlib(22), Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, Ebû Ubeyde ve Hz. Ömer(25-40), Ammar b. Yasir, Habbab b. Eret… gibi) Bunlardan Erkam b. Ebi’l Erkam evini Müslümanların İslam’a davetin ve İslami öğrenmenin merkezi yapmıştı(Darul Erkam). Mus’ab b. Umeyr zoruklardan dolayı Mekke de Müslümanların daha fazla gelişememelerine rağmen tebliği ile İslamı Medine ye taşıyarak, İslami davetin dünyaya ulaşmasının önünü açmıştır.
Hatta tabiatı, dünyayı egemenlikleri altına almaya çalışan/isteyen emperyalist güçler ve kendi toplumlarını sürü mantığı ile yönetmek isteyen egemen güçler de gençliğin gücünün/enerjisinin/yeteneklerinin farkında oldukları için; onları etkisiz hale getirmek, düşünebilme, farkındalık ve hareket edebilme… vs güçlerini/yeteneklerini etkisiz hale getirmeye, imha etmeye çalışırlar. Gençlerin kendini bulma yoluna engeller koymaktalar. Erdem, fazilet, ahlak, iyi insan olma isteği… gibi değerlerden yoksun, pasif, duyarsız, kişiliksiz birer varlık haline gelebilmeleri için her türlü yola başvururlar.(Evet insan vasfı olmayan sadece birer varlık…) Bu yollar/araçlar önceki dönemlere nazaran çok daha fazla ve güçlüdürler. İş(rızık korkusu), dizi, sinema, spor fanatizmi, müzik, sanat ve son yılların icadı sosyal medya ile gençleri, kendine, insanlık değerlerine, toplumun inanç ve değer yargılarına yabancılaşmış, hayat içinde insani hedeflerden yoksun, bencil bir hayatı yaşayan, heva ve hevesinin esiri, zevklerine düşkün etkisiz gençler yetiştirmek istiyorlar ki, tabiata ve insana egemen olma gibi kötü emellerine ulaşabilsinler.
Sinema ve televizyon salt bir sanatsal iletişim aracı değil, insanda düşünebilme yeteneğini yok eden, boş bakışlarla kendine/ekrana, çevresine bakan/bağlayan bir araca çevrilmiştir.
Müzik ve spor sadece birer sanat, insanın bedensel ve ruhsal gelişimine katkı sağlayan bir araç değil, özelde gençleri, genelde tüm toplumu ruhen öldüren, duyarsızlaştıran aktiviteye dönüştürülmüştür. Stadyumlar ve konser salonları milyonları uyutan birer beşik hükmündedirler. Halbuki bu iki dal da iyi niyetle, anlam yüklü bir eylem olarak insanı, gençliği bedenen ve ruhen etkileyen, eğiten, değerinin farkında, duyarlı bireyler olmalarını sağlayan bir güce dönüştürülebilir. Asıl özellikleri bunu gerektirir. Ancak şer/kötü güçler müzik ve sporu kötü emelleri için kullanmaktadırlar. İnsanlık bu kölüklere karşı korunmalıdır. Doksanlı yıllarda TBMM’de önemli konuların görüşüleceği tarihlerde maçların ertelendiği bilinmektedir. Bu da sporun dediğimiz kötü amaçlar için kullanıldığını göstermektedir.
21.yüzyılın icadı sınırlı ve sorumlu kullanıldığında insanlık için faydalı olabilecek sosyal medya da, insanlığın, özelde gençlerin düşünen, üreten, insanlığa faydalı, iyi ve iyilik için çalışan … vs değerlerini yok etmek için kullanılmaktadır. Sosyal medya gereğinden fazla insanın vaktini alıyor. Bu bilimsel anlamda dikkat dağınıklığı hastalığı yapıyor. Bazı ülkelerde yaygın kullanımından dolayı tedavisi zor hastalıklara sebep olduğu biliniyor. Bunun dışında insanın şahsiyet ve karakterini zedeliyor. Sosyal medyada insan kendisi değildir. Olmadığı halde imiş gibi davranıyor. Yani çok kültürlü, bilgili, dürüst, çalışkan, dindar…vs imiş gibi davranılıyor. Daha kötüsü, sosyal medyada çok yoğun gibi görünmesine rağmen büyük bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Kaynaklık değeri olan, doğru, hakiki, gerçek bilgi yok denecek kadar azdır. Olanda bu kirlilik içinde yok olup gidiyor. Bu durum yapay, çok yüzlü, dürüst olmayan, kişiliklerin (kişiliksiz kişilerin) oluşmasını sağlıyor. Tam da kötülük/şer güçlerin oluşmasını istedikleri genlik tipi budur. Çünkü bu gençlik sorumluluk üstlenerek kötülüğe muhalefet etmez, iyiliğin yaygınlaşması, yaşamlaştırılması için çalışmaz. Bu da kötülerin egemenliklerinin devamı demektir.
Kişiliksiz, kendi emperyal/şer/kötü amaçlarına hizmet eden, yaşadığı sürecin/hayatın öznesi değil, basit bir nesnesi olan, köle ruhlu, kendini sahte imajlarla ifade eden, bireyci, bencil, tüketici, zevkinin esiri olmuş bir gençlik istiyorlar. İslami mücadele, genelde tüm insanları, özelde de gençleri şer güçlerin bu kötülüklerine karşı koruma çabasıdır/amelidir. Bu çabanın en büyüğünü yine gençler vermektedir. Kur’an’da anlatılan zalim imparatora/sultana karşı hakkı haykırmanın sembol kişileri gençlerdi. “Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş yiğit gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık. Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir; ilah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."(4) Ki Hz. Muhammed(sav) bu eylemi en büyük cihâd olarak nitelendirmektedir.“Cihâdın efdali (En faziletli-hayırlı cihâd), zalim sultanın katında adaleti (hakkı) söylemektir.”(5)
Gençler iyilik mücadelesinde aktif olmalıdırlar. Emperyalist, egemen şeytani/şer/kötü güçlerin gençleri, düşünmeyen, sosyal sorumluluk üstlenmeyen, hevasına/arzularına/zevklerine düşkün, kişiliksiz bir varlığa dönüştürme çabaları boşa çıkarılmalıdır. Öncelikle toplu olarak(cemaat halinde), bu bilinçle bir araya gelmelidirler. “Allah'ın ipine(Kur’an’a) topluca(cemaat olarak) sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…”(6)
Sonra aziz İslam’ın insanı ve toplumları özgürleştiren, bilinçlendiren, insan olmanın değerinin farkına vardıran, kötülükle mücadelenin önemini ve mahrum/mazlum bırakılmışların kurtarılmasının insanın en temel, izzetli, şerefli görevi olduğunu hatırlatan eskimez, daim ilkelerini öğrenmeleri gerekir.
Üçüncü olarak, gençler ilmen/fikren/ahlaken(amelen) yetiştirilirken, iyilik mücadelesinde, iyiliğin/iyinin yanında, kötülüğün/kötünün karşısında sağlam/sahih bir duruşun sahibi olmaları için peygamberi bir tavırla/yöntemle inşa edilmeli, onlarla onurlandırıcı, güven verici ve cesaretlendirici bir ilişki kurulmalıdır. Gençlere güvenmeli, çevrenin/toplumun da onlara güvenmeleri sağlanılmalıdır.(7)
Dördüncü olarak, iyilik mücadelesinde gençler donanımlı, yeterli olmalıdırlar. Sağlam bir imandan sonra sahih bir bilgi birikimine sahip olmalıdırlar. Bu, mücadelelerine kötülüğü, zulmü, haksızlığı, hak gaspını bulaştırmamalarının temel şartıdır. Bunun için, öncelikle derin bir Kur’an bilgisine/kültürüne sahip olmak lazım. Kur’an hayatın, hidayetin ve hakkın kaynağıdır. Anlamlı, izzetli, adil bir yaşam için Kur’an’ın anlaşılması ve yaşanılması hayati derecede önemlidir. Kur’an ve meali düzenli/sürekli okunmalıdır. Daha sonra Kur’an’da kıssaları anlatılan peygamberlerin ve Peygamberimizin hayatı iyi bilinmeli en az bir temel kaynaktan Hz.Peygamber(sav)’in hadisleri/sünneti okunmalı.. Okumaları salt teorik olarak gelişmek için değil, amellerini/davranışlarını müslümanlaştırmak/insanileştirmek/güzelleştirmek için, mutlaka hayatında doğru bir şekilde yaşama amacına matuf okumalı. Bu durum dünyayı, kendimiz ve tüm insanlık için güzelleştirir. İnsanca yaşanılabilir kılar.
1-Aliyya İzzetbegoviç, Hapishane Notları
2-İmam Acurri[et-Tirmizi den naklen], Alimlerin Ahlakı, sh:89, sor yayıncılık
3-Sahîh-i Buhari (muhtasarı tecrîd-i sarih), Ezan, C:1, sh:148, hüner yayınları; Muhtasar Sahîh-i Müslim, Zekat, C:1, sh:562-563, eser neşriyat
4-Kehf(18):13-14
5- Riyâzü’s-Sâlihîn(Ebû Dâvud ve Tirmizi den), C:1, Sh:234, dib yayınları
6-Al-i İmran(3):103
7-Hadislerle İslam, C:1 Sh:394 DİB yayınları