Kur’an, Hz.Muhammed(sav) e indirilen Allah’ın Kitabının özel ismi olup(1), ıstılah olarak; “Kur!an, Hz.Muhammed(sav) e, vahiy yolu ile Arapça olarak indirilmiş(nazil), Mushaflarda yazılmış, Hz.Muhammed(sav) den bize tevâtür yoluyla nakledilmiş, okunması ile ibadet edilen, benzerini getirmekten insanların âciz kaldığı Allah’ın kelamıdır.”(2) şeklinde tanımlanmaktadır. Kur’an’ın yapılan bu ıstılahî tanımından hareketle şunları söyleyebiliriz.
Hz.Muhammed(sav) e indirilmiştir. Hz.Muhammed (sav) dışındaki peygamberlere indirilen vahiyler Kur’an değildir.
Arapçadır. “Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. ….”(3) Arapça dışındaki mana ve mealler Kur’an değildir. Bunun için Arapça dışındaki mealleri ile ibadet edilmez.
Tevatür yolu ile nakledilmiştir. Kendisinde kati surette şek, şüphe, tereddüt ve çelişki söz konusu değildir. “O kitap (Kur'an); onda asla şek(şüphe) yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.”(4) Bu konudaki fitneye dönük, kafa karıştırmak sureti ile Kur’an’a yönelik şek,şüphe oluşturma çabaları tümü ile kötü niyetli olup ilmi hiçbir değer ifade etmeyen görüşlerdir.
Okunması ile ibadet edilen, okunması ibadet olan bir kitaptır. Kur’an kendisi ile ibadet edilir, Kur’an’ın kendisini okumakta ibadettir.
Benzerini getirmekten insanların âciz kaldığı bir kitaptır. Bu yönüyle Hz.Muammed (sav) in en büyük mucizesidir. “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın. Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız da- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.”(5) Bu mucizevi meydan okuma Kur’an’ın Allah’ın Kelamı olduğu, tevatür yolu ile bize eksiksiz nakledildiğini, kesin bir şekilde ifade etmektedir.
Kur’an, hakkın, doğrunun, hidayetin, insani/erdemli ve temiz/adil toplumsal bir hayatın kaynağıdır; en doğru yola iletir. “ Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”(6) Karanlıktan aydınlığa çıkarır. “ Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”(7) Şifa ve rahmettir. “ Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.”(8)
Ayrıca hidayetin kaynağı ve rehberi olan Kur’an, her yönü ile sağlam bir kaynaktır. O’nu vahy eden Allah, haktan başka bir şey söylemez ve hakka iletir. “…Allah ise hakkı(gerçeği) söyler ve hidayet yoluna(dosdoğru yola) O eriştirir.(9) Daha iyisini ve O’nun benzerini getirmeye hiç kimsenin gücü yetmez. “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın. Bunu yapamazsanız -ki elbette(asla) yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.”(10) O’nu getirenler muttaki ve değerli meleklerdir. “Hayır! Şüphesiz bunlar (âyetler), değerli ve güvenilir kâtiplerin(meleklerin) elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür; dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır.”(11) Kur’an’ı alan ise Hz.Peygamber(sav)’in tertemiz kalbidir. “(Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine indirmiştir.”(12)
Kur’an’ın, indiği kaynak temiz ve sağlamdır, getiren elçiler güvenilir, değerli ve muttaki meleklerdir, alan ise Hz.Peygamber(sav)’in tertemiz kılınmış kalbidir. Her yönü ile Kur’an sağlam tek kaynaktır.
Kur’an, kişilikli, adil, erdemli, ahlaklı bireylerden oluşan temiz, karşılıklı olarak haklara saygı duyulan, sosyal adaletin, huzur ve saadetin egemen olduğu bir toplum inşa etmeyi ister. Bu aynı zamanda halife(13) olan insanın halifeliğinin ona yüklemiş olduğu bir sorumluluktur. Erdemli toplumun oluşumu insanın sorumluluğundadır. “Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve yeryüzünü imar ile görevlendirdi. O halde O'ndan mağfiret isteyin; sonra da O'na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.”(14) İmar sorumluluğu hayatın korunması ve devamı için evler inşa edip yerleşik hayat yaşamayı, bireyin kendini ıslah etme ve arınmayı ve toplumun ıslahı için çalışmayı ve hayatın mümkün olması için çevrenin, doğanın, ekolojik dengenin korunmasını gerektirir. Müslüman birey bu anlayışla kendini arınma isteği/gayreti ile işe başlayıp toplumun ıslahı, çevrenin korunması çabasında olmalıdır. Bu toplumsallığın bir gereğidir. İnsanın sosyal bir varlık olduğu açık, herkesin kabul ettiği bir hakikattir. Sosyalık insanların birbirlerini olumlu-olumsuz etkilemelerini gerektirir. Kur’an, insanın bilinçli yaşamasını, sağlam fikirleri ve salih davranışları ile diğerlerini olumlu yönde etkilemesini ister.(İslam’a davet, iyiliği emr ve kötülükten sakındırma sorumluluğu)
Müslüman toplumun oluşturulmasının ilk adımı olan birey ve toplumun ıslah çabası sağlam bir akide/inanç ve salih ameller/davranışlarla mümkün olur. Güç ve egemenlik hırsı ve benzeri kötü, gizli emeller taşımadan, herkese insanca yaşama hakkını teslim etmek için sağlam bir akide/inanç/iman şarttır. Bunun pratikteki tezahürleri salih davranışlardır. İbadetlerin ana gayeleri birey ve toplumu bu yönde eğitmek, bedensel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halini meydana getirmektir. Çünkü namaz, her türlü kötülükten alıkoyar. “(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”(15) Oruç, takvaya ulaştırır. “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”(16) Hac, sosyal eşitliği, kardeşliği oluşturur. Zekât ve infak, toplumsal dayanışmayı, hakça bölüşümü, sevgi ve huzuru temin eder. Kısaca ibadetler sağlam kişiliğin, toplumsal dayanışmanın, paylaşmanın, merhametin oluşumunda etkendirler. Bu Hz.Peygamber(sav) in deyimi ile cihad-ı ekberdir. En büyük cihaddır.
Cami/mescid hayatın merkezidir. İnsanı birey ve toplum olarak maden ve manen eğitir. Bunun için Kur’an; “Muhakkak ki Mü’minler ancak kardeştirler...”(17) der. Mümin olmayanlar insanlıkta kardeşlerinizdirler.(18) Mü’min kardeşi sevmek, olmayana karşı merhamet ve şefkatle, onun da dünya ve ahiret mutluluğu ve kurtuluşu için çalışmayı gerektirir. Kendisi için istediğini, kardeşi içinde istemedikçe kamil mümin olunamayacağı şeklindeki ilahi nebevi ölçüyü bilmeyenimiz yoktur. Ve sadece müminleri kapsamaz. Mümin diğer insanların da hidayet bularak dünya ve ahrette kurtuluşa ermelerini ister ve bunun için çaba gösterir. Hz.Muhammed(sav) alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.(19)
Kur’an birey ve toplumu ıslahla Müslüman toplumu kurmaya/inşaya başlıyor. Bu toplum/ümmet doğruyu/hakkı yaşıyor ve diğer insanlarında hakkı yaşaması için onlara örnek oluyor. “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi vasat bir ümmet yaptık…”(20) Vasat ümmet hak, doğru, adil, dengeli, seçkin(temiz, hak ve adaleti yaşamada dengeli, örnek olan) ümmet/toplum demektir.(21)
Kur’an’ın inşa etmeyi istediği bu örnek toplumun en temel vasfı hayatı/yaşamı önceliyor olmasıdır. İslami davetin önemli gayelerinden biri de budur. “Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.”(22) Allah ve Resulünün çağrısında, Müslümanların salih eylemlerinde/amellerinde hayat var. “İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.”(23)
İslam hukukundaki cezai müeyyideler, önceden suç işlemeyi önlemeye, dolayısıyla sosyal hayatta, yaşamı, huzuru, saadeti(mutluluğu), emniyet ve güvenliği temin etmek içindir. “Sizin için kısasta hayat vardır. Ey akıl sahipleri…”(24)
İslami hükümlerin(şeri’atın) ana gayeleri olan korunması zaruri(zaruriyat) olan beş şeyden ilki can güvenliğidir. Hatta canı korumak için başka çare kalmamışsa İslam’ın haram kıldıkları mubaha dönüşür.
Bu hakikate rağmen adeta varlıkları ölüm makinesine dönüşen, şehirleri harabeye çeviren, ekinleri(hars)/kültürü yok edenler, camilerde ve pazarlarda bombalaşanların, emperyal sömürgecilerin İslam’la/insanlıkla ilişkili olabileceklerini düşünmek İslam’a ve insanlığa karşı yapılabilecek en büyük zülümdür.
İslam, toplumun temeli ailenin sağlam temeller üzerine kurulmasını önemser. Neslin korunması ve temiz olması yine zaruriyattandır. Korunması esastır. Neslin temizliğine helal getiren zina, zinaya yaklaştırıcı sebepler, her türlü gayrı meşru ilişki haramdır.
Aile bireyleri arası dayanışma, paylaşma, sevgi, saygı, merhamet, anne babayı önemseme, yaşlılıklarında onlara hakkıyla hizmet etme İslami bir vecibe olarak algılanır ve yaşanır.
Anne baba evlatlarından sorumludurlar. Onları, kendilerine, anne-babalarına, topluma, diğer insanlara, tabiata karşı sorumluluklarını yerine getiren salih insanlar olarak yetiştirmekten sorumludurlar. Bu sorumluluklarını bihakkın yerine getirmelidirler.
Müslüman toplum sosyal ilişkilerde de gelişmiş medeni bir toplumdur. Bu toplumda kan, neseb, cins, cinsiyet, ırk, dil, renk, sosyal statü ayrıcalık ve üstünlük sebebi değildir. “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”(25) Herkes ötekinin haklarına saygılı olmak kaydıyla, kendi olarak yaşama hakkına sahiptir. Mü’min, insanların elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu kişi inancıyla çevresi ile ilişkili ve sorumludur.
Akrabaları ile ilişkisini koparanların cennete gidemeyeceğini söyler Hz.Peygamber(sav)… İslama davet ederken, hayır hasenat yaparken akrabadan başlamak Allah ve Resulünün emridir… Komşular birbirlerine karşı, birbirlerine varis olacakmış, birbirlerinin mirasçılarıymış gibi sorumludurlar… İslam hukukunda suç olan bir davranış akraba ve komşuya karşı işlenince çok daha iğrenç ve kötü görülmektedir…
Kur’an ve Hz.Muhammed (sav) sosyal ilişkilerin medeni ölçulerde, sevgi ve saygıya dayalı olması için bazı önerilerde bulunmuş, mesala aranızda selamı ve buna bağlı olarak ta güveni, barışı yayın demiştir... “…Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.”(26) “Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah(sav) şöyle buyurmuştur. İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinize olan sevginizi artıracak bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.”(27)
Toplum içinde engellilere saygı göstermek, yardımda bulunmak ve eğitimlerine katkı sağlamak, daha rahat ve kolay yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli şartları oluşturmak Müslüman toplumun sosyal sorumluluğudur. Ki Allah hayat içerisinde sağlıklı insanların sorumlu oldukları birçok konuda, engellilerden sorumluluğu kaldırmıştır. “Âmâya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar.)…”(28)
Birçok ibadetin birlikte(cemaat olarak) yapılması(Cuma namazı, hac, bayram namazları…vb) Bütün bunlar Kur’an’ın, sosyal ilişkilere verdiği önemi, toplumda sevgi, saygı, merhamet ve barışın egemen olmasını istediğini ortaya koymaktadır.
Müslüman toplum, ekonomik alanda da dengenin, emeğe saygının, sosyal yardımlaşmanın, paylaşmanın egemen olduğu toplumdur. İslam Peygamber(sav) in herkesçe bilinen, kendi hayatında fiilen uyguladığı, önemsenmesi ve yaşamlaştırılması Müslümanlarca da zorunlu olan “komşusu açken tok yatan bizden değildir” hayatı ilkedir. Fakir zengin arasındaki aşırı uçurumu önlemeyi esas alır. Bunun için; emek değerlidir. Emekçinin hakkı alının teri soğumadan verilmesini önemser. Helal yoldan kazanmayı ve hakikatte olduğu gibi malın, mülkün Allah’ın olduğu bilinci ile Allah’ın rızasını gözeterek harcamayı ibadet derecesinde önemli bilir. “İbn mes’ud’dan rivayet edildiğine göre Hz.Peygamber(sav) şöyle buyurmuştur: Ancak şu iki kişiye gıbta edilir: Allah’ın kendisine mal verip de onu Hak yolunda harcamaya muvaffak kıldığı kimse ile Allah’ın kendisine ilim ve hikmet ihsan ettiği, onunla hükmedip onu öğreten kimsedir.”(29)
Zekat ve infak ibadettir. Çok önemlidir. Zekât İslam ekonomisinin temel esaslarındandır. Faiz, haksız/emeksiz kazanç haramdır. Malın belli ellerde toplanmasını (karteller, tröstler,..) istemez. Çalmak haramdır. Yetimin, güçsüzün emeğini, malını haksız şekilde elde etmek haramdır. Ticarette her türlü hile, aldatma… vb haramdır. Kaynakların ihtiyaçları karşılayacak şekilde dengeli kullanılması esastır. Okyanusun kenarında abdest almak için bile olsa ölçüsüz kullanım/israf haramdır.
Kişisel menfaat elde etmek, insanların acziyetlerinden, imkânsızlıklarından, mecburiyetlerinden faydalanmak için stok yapmak haramdır.
Diğer toplumları köleleştirme, egemenliği altına alma anlamında imkânlarını, yeraltı yerüstü zenginlik kaynaklarını çalmak/sömürmek haramdır.
Müslüman toplum, siyasi hayatta da adaleti, hakkı, insana saygıyı temel alır. Siyasal anlamda toplumsal hayatın düzenlenmesi, hayatın diğer unsurları ile birlikte bu ilkeler etrafında düzenler. “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, fahşayı (zina ve şirk gibi her türlü çirkin söz. fiil ve amel), kötülük(fenalık) ve azgınlığı(zulüm, hak ve adalete tecavüz) da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(30)
Müslümanlar İslami siyasetin temel unsurları olan ahlak, istişare(danışma), adalet, ehliyet, hoşgörü, merhamet, sabır, aklıselimle hareket, eşitlik, şeffaflık, dürüstlük, rüşvet ve yolsuzluğu lanetleme gibi ilkelerini kişisel menfaat elde etme, kayırma gibi olumsuz eğilimleri ortadan kaldırmaya çalışarak hayat içinde yaşamayı esas alır. Ameli/fiili anlamda karşılığı olmayan hiçbir değer, değer değildir. Dikta yönetimleri, halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanımlamanın bir değeri olmadığı gibi… Yani Kur’an, ortaya koyduğu her ilkeyi mümin birey ve toplumun mutlaka samimiyetle yaşamasını ister. Yaşamamanın kişileri dünya ve ahirette sorumluluk altına sokacağını kesin bir dille ifade eder.
Girişte ifade ettiğim gibi Kur’an’ın toplumsal hayat için ortaya koyduğu ilkeleri birey ve toplum hayatında yaşama, salih amel ve davranış olarak hayata geçirme, birey ve toplumun sorumluluğundadır. Çünkü İslami anlayışta, insan hayat içinde imtihana tabidir. İmtihanın sonucuna göre hesap verme sorumluluğuna sahiptir. Bundan dolayı bugün Müslüman dünyanın içinde bulunduğu acziyet, geri kalmışlık ve buna bağlı olarak birbirlerinin haklarına riayetsizlik, merhametsizlik durumu, cinnet hali Müslümanların, İslam’ın hayat bahşeden ilkelerini terk etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun sonucu olarak ta sömürülen, derdest edilen, aşağılanan bir hayatı yaşıyorlar/yaşıyoruz.
Çözüm düştüğümüz yerden ayağa kalkmaktır. Terkettiğimiz, İslam’ın hayat bahşeden ilkelerine sarılarak ruhumuza, zihnimize, amellerimize/davranışlarımıza egemen kılma çabasında olmamız gerekmektedir. Birey olarak “ameller niyetlere göredir” nebevi ilkesinden hareketle bilinçli, şuurlu bir şekilde inancımızı, amellerimizi sahih, salih olarak düzeltme çabasında olalım. İyi Müslüman, iyi insan asıl gayemiz olmalı… Gücümüz yettiğince iyiliği çevremize de yaygınlaştıralım. Cemaat düzeyinde İslami yaşama asıl gayemiz/davamız olmalıdır. Bireysel ve toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmak, çözümü için takatimiz dahilinde çaba sarf etmek davamızın gereğidir.
İslam temiz, adil, insani, ahlaklı, erdemli, temel insan haklarına saygılı, toplumsal bir hayat için kamil bir dindir. İslami ve insani bireysel ve toplumsal bir hayat için genel olarak Müslüman’ın İslam’dan başka bir şeye ihtiyacı yoktur.(Hikmet içerikli diğer anlayışlardan istifade etmek farklı bir şeydir. Burada kastımız ideal düzen İslam, demokrasi sentezidir veya İslam sosyalizm sentezidir.gibi yanlış, tümü ile reddettiğimiz anlayışlardır.) “…Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'a razı oldum(İslam’ı beğendim)...”(31)
- Suat Yıldırım, Prof, Anahatlarıyla Kur’an’ı Kerim ve Kur’an ilimlerine Giriş, Sh:37, ensar neşriyat
- age, Sh:38
- Şuara(42):7
- Bakara(2):2
- Bakara(2):23-24, ayrıca bkınız;Hûd(11):13-14, İsrâ(17):88
- İsra(17):9
- Hadid:9
- İsra:82
- Ahzab(33):4
- Bakara(2):23-24
- Abese(80):11-16
- Şuara(26):193-194
- Bakara(2):30
- Hud(11):61
- Ankebut(29):45
- Bakara(2):183
- Hucurat(49):10
- İmam Ali, Hz.Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, sh:6, Seha neşriyat
- Enbiya(21):107
- Bakara(2):143
- M.Ali es-Sâbûnî, Safvtü’t Tefasir, C:1, Sh:184, Ensar Neşriyat (Yeni Şafak)
- Enfal(8):24
- Maide(5):32
- Bakar(2):179
- Hucurat(49):13
- Nûr(24):61 ayrıca bakınız; (Nûr(24):27, Nisâ(4):86, Zâriyât(51):24,25
- İmam Nevevi, Riyâzü’s-Salihîn, c:2, sh:9, dib yayınları, ayrıca bakınız age sh:227-230
- Nûr(24):61)
- İmam Nevevi, Riyâzü’s-Salihîn, c:2, sh:9, dib yayınları
- Nahl(16):90
- Maide(5):3
ÖZE DÖNÜŞ DERGİSİ SAYI 7