Müslümanların en büyük sorunlarından biri olan Amerikanın yeni din anlayışıdır. Bu din anlayışı:tamamen siyonist düşünceye hizmet etmek amacıyla ve yeni dünya düzeninde islamı yok etmek için yapılacak olan tüm katliamlar ve kıyımlar mübah görülmüştür.konu üzerine Bahtiyar arkadaşımız tarafından konu şu şekilde açıklandı:
Yeni Dünya Düzeni
Batı Uygarlığının Son Kozu:
"Yeni Dünya Düzeni" kavramı merkezden muhite doğru etkisini icra etmeye devam ediyor. Yavaş yavaş bütün kaleleri fethedip, gereklerini dayatmaya başlıyor. Uluslararası konjonktürü etkisi altına aldığı gibi ülkelerin geleceğe yönelik stratejilerinde de belirleyici unsur haline gelmeye başlıyor. Kavramın ne olduğu ve neler yapmak istediği konusunda kamuoyunda net görüşler yok. Herkesin kendi dünyasına göre tanımlayıp çerçevesini çizdiği yeni dünya düzeni gerçekten düzeni koymak isteyenler tarafından nasıl görülmektedir? Acaba asıl hedefler nelerdir?
İçinde bulunduğumuz yıllarda dünya yine bir ara dönemin beşiğinde sallanıyor. Son yüzyıl tarihin hiç bir döneminde rastlanmayacak sıklıkta çalkantılara ve ülkelerin yapısal değişikliklerine sahne oldu. Güç merkezlerinin hakimiyet kavgaları dinmek bilmedi. Toplumlarda büyük yaralara sebebiyet veren 1. ve 2. dünya savaşlarından sonra iki kutuplu bir sistem kuruldu. Güçlenme yarışına dayanan soğuk savaş dönemi başlamıştı. 3. dünya ülkelerinin ve İslâm dünyasının devamlı aleyhine işleyen bu dönem 45 yıl kadar devam etti. İki kutup arasında maddi güç yarısıyla birlikte iki ayrı ideolojinin savaşı da yaşanıyordu. Yüzyılın bitimine pek az kala ortaya çıkan veya çıkartılan körfez krizi soğuk savaş döneminin bitişine işaret eden bir köşe taşı oldu. Hakikaten komünist blokun temsilcisi Sovyetler Birliği Körfez krizi sırasında etki acziyeti göstermekle kalmadı, bu sendeleme Sovyetlerin dağılmasını da arkasından getirdi. Sovyetler Birliği'nin bilinen dağılma süreci ABD'nin dünya hakimiyetinde tek süper güç olarak kaldığı düşüncelerini pekiştirdi. Aslında ABD o güne kadar yaralı ve buruk bir süper güçtü. Çünkü direkt müdahalelerinin bir çoğu başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Fakat Körfez Savaşıyla elde ettiği başarı daha önceki yenilgilerin psikolojik etkisini silip attı. Ayrıca ABD körfez krizinde bir"DÜNYA ORDUSU" kurmayı başarmıştı. Körfez Savaşının zafer sarhoşluğu ABD'yi kendinden geçirmişti.
İşte Körfez Savaşı ile elde edilen başarı, arkasından da Sovyetler Birliğinin dağılması ile oluşan ara dönem ABD'nin politik çıkarları için hesapladığı yeni dünya düzeni planlarım uygulamaya koyması açısından müsait bir zamandı. Artık ileriye yönelik atılan adımlar daha da açılabilirdi. Zaten daha önce 11 eylül 1990'da kongrede Amerikan Başkanı krizin "vahim olmakla birlikte Yeni Dünya Düzenine ilerlemek için ender bir fırsat sunduğunu" dile getirmişti. Aslında yeni dünya düzeni ABD'nin öncülüğünü pekiştirmesine rağmen sadece ABD'ye mal edilemez. Gerçekleştirilmek istenen, Batı'nın kendi sistemini ve uygarlığını dünyaya hakim kılma mücadelesidir. Kendi varlıklarım tehdit edecek unsurlara karşı da önceden tedbir alma gayreti.
Dünyanın politika arenasında bu gelişmeler olurken hayatın dinamik diğer sahalarında da artık dönülemeyecek noktalara gelindi. Ekonominin çalkantıları bitmek bilmezken menfaat dünyasının acımasızlığı keskinleşti. Piyasa ilk kez dünyanın tümünü kapsar hale geldi. Teknoloji iddiacı bir tavırla yükselirken silahlanma yarışı baş döndürücülüğünü korudu. Ortaya çıkan medya, insanları çepeçevre kuşatarak zihinleri esir aldı. Dünyanın her yerinde az veya çok bir batılılaşma sağlandı. Toplumlar yozlaştı. Yaratılış gayesine ters ne kadar yapılanış varsa belki de hepsi gerçekleşti. Üretim ve tüketim çılgınlığı içinde çevre insafsızca tarumar edildi. Artık dünyaya 30-40 yıllık bir ömür biçilir hale gelmişti. Sonuçlar hakimiyetin elden kaçırıldığı safhaya gelip dayanınca çeşitli tedbirler aranmaya başladı. Yeni dünya düzeni bünyesinde bu dağınık tedbirleri de bulundurmaktadır.
ÇELİŞKİLİ TEMELLER
Yeni Dünya Düzeninin temeli olarak şu yapı taşları belirlenmiş durumda. Evrensel barış, çoğulcu demokratik rejim, insan haklarına saygı, serbest piyasa ekonomisi. Düzen koyucular tarafından bu kaidelerden herhangi birini zedeleyen ülkelerin globalleşme sürecinin dışında kalacağı ihtarları yapılıyor. Anlaşılan Batı uygarlığı kendi değerlerini evrensel kurumlar gibi göstermeye ve kabul ettirmeye çalışmaktadır. Temel olarak belirlenen bu değerlerin temel olmaya , yetip yetmeyeceği tartışmasından önce ne derece uygulanabileceğine bakmakta yarar vardır.
Günümüz dünyasında en çok ihlal edilen evrensel barışı, oluşturma düşüncesinin ardında bir dünya iktidarının planları yatmaktadır. İpler belli merkezlerin elinde olmak kaydıyla global egemenliğe sahip bir tüzel kişiliğin gerçekleşebilmesi için dinin ve milliyetlerin insan hayatından kaldırılması veya çok sinirli alanlarına hapsedilmesi gerekmektedir. Düşünülen budur. 'Eski SSCB'nin etki alanının yayılmasını engellemenin ötesi' şeklinde belirlenen hedef yeni dünya düzeninin hedefini daha geniş bir şekilde özetliyor. Fakat özelde bir dünya devleti kurulmak isteniyor. İnanç farklılıklarının ortadan kalktığı herkesin maddi kazanç ve dünyevi bir hayat peşinde koştuğu insanlarının çevre sorunlarıyla elele birlikte mücadele verdiği ütopik bir devlet. Aslında tamamen batı normları ile bezenmiş bir insan için bu dünya ideali çok normal gelebilir. Bati bu insan tipini oluşturmak için başından beri gayret sarfedmektedir. Maddileştirilmemiş bir dünyanın önündeki engelleri birbir kaldırmıştır. Böylece ruhsuzlaştırdığı ferdinin son durumu ile yeni düzeni reddetmemek arasında açık bir bağlantı vardır. Fakat dinden ve ahlaktan tamamen soyutlanarak yetişen atimize birey modelinden İslâm insanı farklıdır. Batı kendi insan modelini tekrar tamir etmek ile insani değerlerine uzanılmamış diğer insanları ifsad etmek arasında bocalayıp duruyor. Yeni dünya düzeni ile belli ki bunlardan ikincisini tercih etmeye devam ediyor, İslâm dünyasının ise insanı değerlerle mücehhez gönül insanı yetiştirmesi çalışmaları ivme kazanmış bulunuyor. Bu yüzden bazı çevrelerin belirttiği gibi, Yeni dünya düzeni bir yönüyle Kuzey-Güney ayrımına dayansa bile eksen olarak İslâm dünyası ile batı dünyasını, İslâm insanı ile batı insanım karşı karşıya getirmektedir.
ABD ve batı dünyasının karakteristik çelişkisi demokrasi ve insan hakları ile ilgili olarak uyguladıkları politikada yatmaktadır. Kendi çıkarlarına uygun düştüğü sürece ABD otoriter rejimleri desteklemekte bununla da yetinmeyip ordusuna ve polisine çeşitli yardımlarda bulunmaktadır. Demokratik işleyiş açısından şekil şartları mükemmel olan Cezayir'in basma neler geldiğini hepimiz biliyoruz.
Ne yazık ki insan haklarının en fazla ihlal edildiği bu çağda kurulmak istenen yeni düzenin temellerinden birisi de insan haklarına saygı oluyor. Zamanımızda insan haklarına yeterince saygı gösteriliyor mu diye kendi kendimize sorduğumuz zaman mazlum insanlar ve toplumlar sırası ile gözlerimizin önüne dizilecektir. Çünkü bunlar her gün yaşadığımız acı duyduğumuz hadiseler. Bosna-Hersek hadiseleri ile yeni dünya düzeninin pembe hedeflerini bir kıyaslamalıdır. Dünya nüfusunun onda birini oluşturan Afrika'nın şimdiden gözden çıkarıldığının soğukkanlılıkla söylenmesi yeni dünya düzeni içindeki olmazsa olmaz üçlü olan, evrensel barış, demokrasi ve insan haklarının herbiriyle çelişmektedir. Daha da ötesi düzen koyucuların kendi evleri büyüteç altına alınmalıdır. Bu ülkelerdeki evsizlerin, işsizlerin, miskinlerin, serserilerin, esrarkeşlerin sefaletini bilebilmek bu ülkelerin kendi insanlarım insanlık haklarından mahrum bıraktıklarını anlamamıza yetecektir.
Komünizmin kapitalizm karşısında hükümranlığını kaybetmesinden sonra kuvvet düzeninin yerini para düzeni yani piyasanın egemenliği almış bulunuyor. İdeolojik ulaşmazlık içindeki iki blok yerine bütün küre, tüketicilerin ortak isteklerine göre düzenleneceği homojen bir piyasaya dönüşüyor. Kapitalizm, sulandırılmış ifadesiyle liberalizm veya serbest piyasa ekonomisinin yeni düzenin temellerinden sayılması değişen şartlar karşısında bunları idealist bir boyuta yerleştirme gayesinden dolayı gerçekleşiyor. Serbest piyasa ekonomisinin zaferini ilan etmesi büyük problemlerle boğuştuğunu gizleyemiyor. Bu yüzden serbest pazar ekonomisinin bütün şartlarıyla işlerliğini sürdürdüğü ülkelerde ekonomik bunalımların çözülmesi yeni dünya düzeninin görevlerinden biri durumundadır.
KİMİN GÜVENLİĞİ?
Yeni dünya düzeni adına lafı edilen yüksek değerlerin aslında ABD öncülüğündeki batı dünyası için yeni bir güvenlik sistemi arayışının sonucu olduğu artık iyice anlaşılmış durumda. Yeni bir güvenlik sistemi can korkusuna ve maddi güç rekabetinde geri kalma korkusuna dayanıyor.
Batı dünyası için gittikçe yükselen İslamlaşma süreci en kaygı verici unsur. Artık ya İslâm dünyasına karşı yüzyıllardır sürdürülen sömürge politikası geri tepme noktasına geldiyse? Ya İslâm dünyasında fundamentalist hareketler tek tek hakim olursa? Ya topyekün bizi hedef alan bir intikam dalgası baslarsa? Batı dünyası korkulu rüyası bu düşüncelerden oluşuyor. Bunun için çeşitli tedbirler almaya girişiyorlar. Yüksek değerler şeklinde ifade edilen tedbirlerin sloganları da; yumuşama - silahsızlanma- dünya barışı olarak belirlenmiş durumdadır.
ABD savunma bakanlığı tarafından hazırlanan "Soğuk savaş ertesi ABD stratejisi" adlı raporda yeni dünya düzeni stratejisine ilişkin yaklaşımlardan birisi de ABD'nin gerekli yerlere ve bölgesel krizlere tek başına müdahale etmesi gerektiğinin belirtilmesi. ABD'nin genel yaklaşımı dünyada ağırlığını hissettirmekten çekinmeyeceği ve gerektiği zaman askeri müdahalelerde bulunabileceği şeklindedir. ABD körfez savaşına benzer koalisyonları her zaman kuramayacağı, ya da uzun, süreli yaşatamayacağı için kendisi tek başına gerekli yerlere müdahale edebileceği gibi çeşitli vasıtalar da kullanabilecektir.
Bu organları da BM, NATO ve CIA olarak belirlemek mümkündür.
BM, artık ABD tarafından arzulandığı, fakat soğuk savaş döneminde bir türlü gerçekleşemeyen şekliyle çalışmaya hazır durumdadır. Ocak 92'deki BM'nin Güvenlik Konseyi toplantısında Sovyetler Birliği koltuğuna Rusya otururken Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri bu toplantıda yeni dünya düzenini resmen ve devlet başkanları düzeyinde tanıdıklarını sembolik olarak ifade ettiler. Yeni düzene göre BM'ye aktif görevler düşmektedir. Bu dönemde Ortadoğu ve İslâm dünyası ile iyi diyaloğu olan BM gerekli yaptırımları uygularken daha az zorlanabilir. Bunun sebeblerinden birisi de BM Genel Sekreterliğine Mısır Dışişleri Bakanı Butros Gali'nin getirilmiş olması. ABD'ye göre BM dünyada çatışma çıkmaya aday yöreleri belirleyecek ve bu konuda Güvenlik Konseyini uyaracak. Böylece BM ilk önce önleyici diplomasi girişiminde bulunmuş olacak. Gerektiği durumlarda BM ABD jandarmalığını da üstlenerek askeri müdahalelerde bulunabilecek. Mavi bereliler adıyla oluşturulacak BM ordusu "kimseye düşmanlığı olmayan çok uluslu bir ordu" olarak nitelendirilmesine rağmen perde arkasından ABD'den emir alacak. Tahmin edileceği gibi öncelikli çalışma alanları da İslâm dünyası olacaktır.
NATO, ABD'nin ve Avrupa'nın güvenlik payandası olmaya devam edecek. Ayrıca ABD Avrupalıların sadece Avrupalılardan oluşan bir güvenlik rejimi arayışını bertaraf etmeye çalışacak. NATO üzerinde çalıştığı ve almak üzere olduğu son karara göre bölgesel savaşların çıkmasını engellemek için nükleer silah kullanabilecek. Bu karardan İslâm dünyasından gelecek bir tehdit durumunda Avrupa'nın istemediği bir sonucu engellemek için her yola başvuracağı anlaşılmaktadır.
Yine CIA, yeni dünya düzeni güvenliği için casus sayısını son üç yılda artırdığını itiraf etmekte ve yeni yapılanmalar içine girmektedir. ClA'nın bundan sonraki faaliyetlerinde "insanlı casusluğa" ve örtülü operasyonlara ağırlık vereceği tahmin edilmektedir.
Sözü edilen "Soğuk savaş ertesi ABD stratejisi" adlı raporda maddi güç rekabeti için ise şunlar ifade edilmektedir: "Yeni dönemde başlıca görevlerimizden birisi müstakbel rakiplerimizin meşru menfaatlerini kollamak daha fazla rol ya da saldırgan bir arayış içine girmelerine gerek olmadığına ikna etmek olacak." Yani ABD'nin liderliğindeki toplu güvenlik sistemi tarafından Japonya, Almanya ve hızlı bir şekilde gelişme yolunda olan diğer pasifik ülkelerinin birer askeri güç haline gelmemesi için kollanacağı anlaşılıyor. ABD her ne kadar askeri güç açısından dünyanın en etkili gücü olsa da ekonomideki nisbi düşüşün işaretleri bir araya toplanmakta ve keskinleşmektedir. Son yıllarda ABD'ye oranla Japonya'nın üretkenliği üç kat, Avrupa'nın üretkenliği de iki kat artmıştır. Böylece ABD uzak görüşlülükten yoksun dünyadaki ağırlığının giderek azalmasına içerleyerek askeri gücüne ağırlık vermektedir. Gittikçe artan askeri harcamaların beli bükülen ekonomi tarafından daha uzun süre kaldırılamayacağı tahmin edilmektedir.
Hulasa tam bir düzensizlik ortamında Yeni dünya düzeni için oldukça nazik bir denge hesap edilmektedir.
KÜLTÜR İHRACI
Soğuk savaşla birlikte kimi zaman onun içinde kimi zaman da ondan ayrı yürütülen bir kültür savaşı vardı. Batı dünyası kendi kültürünü yayarken elbette masum niyetlerle hareket etmiyordu. Dünya insanına bir takım davranış kalıpları benimsetmeye çalışıyordu. Bu davranış kalıpları genelleştirildiği zaman hayat tarzı ve dünya görüşünü de içine almaktadır. Batı dünyası kendi hayat anlayışını çeşitli ülkelerin insanlarına verdiği zaman o toplumların kendisi için pazar olmaya açık olacağını biliyordu. Kültür emperyalizmi ile ifade edilen bu vakıa son ekonomik tahlilde çıkarı hedeflenen bir yapı içinde oluşu gelişmektedir. Çıkar hedeflenirken de hiç bir ahlakî ilke göz önünde bulundurulamaz, veya engel teşkil etmez. Hatta genel anlayışlara aykırı aşırı yaklaşımlar daha çok ilgi çektiği için daha çok tercih edilir.
Yeni dünya düzeninde batı dünyası kendi güvenliklerini korumaktan öte yeni topraklar ele geçirmek istemiyor. Artık batılı devletler öyle devletleri işgal edip sömürme metodunun çok eskidiğini, kendilerine kültür emperyalizminin bu imkanı verdiğini ve herhangi bir devletin sınırlarını ele geçirmeden dahi onlardan çok rahat bir şekilde faydalanacaklarını anlamışlardır. Batı, şimdiye kadar kültür ihracını yeteri kadar yapmış, kendi sosyal bozukluklarını dünyaya bulaştırmaktan çekinmemişti. İşte şimdi iletişim teknolojisinin zaferini ilan ettiği bu çağda Yeni dünya düzeninin farkında olmadan yapacağı, en büyük görev batı değerler hasılasının kültür ihracını daha bir iyi pompalamak olacaktır.
ÇEVRE FELAKETİ, FİNANS
DARBOĞAZI
Yeni dünya düzeni siyasi çevrelerde sadece güvenlik görevi açısından kabul görüyor. Çevre ve finans sorunları açısından yeni düzenin üstleneceği görevleri daha çok bilimsel çevrelerden duymak mümkün. Bu, iki sebebten kaynaklanıyor. Birincisi; yeni dünya düzenini sistematize etmek yani bir sistem hüviyetine kavuşturmak, diğeri de bilimsel çevreleri gerçekten endişelendiren ekonomik bir krize doğru gidiş ve çevrenin gün geçtikçe bozularak gelecekte bir gün dünyanın yaşanamayacak hale gelmesini engelleyebilme düşüncesi.
Dünyaya globalizasyonun hakim olması ekonomik etkilenmeyi büyük boyutlara ulaştırdı ve her türlü siyasi olayda yaşanır hale getirdi. Mesela Gorbaçov'a karşı girişilen darbe teşebbüsünün ilk gününde meydana gelen düşüş, dolar olarak Sovyet Rusya'nın bir yıllık gayri safi milli hasılasından fazlaydı. Dünya da karşılıklı etkilenme ve ülkelerin birbirlerine bağlılıkları hızla artarken bir olumsuz gelişme de giderek yayılmakta olan ekonomik durgunluk, (resesyon) Zengin sanayileşmiş ülkelerin bir çoğunda ekonomik durgunluğun aynı zamanda yayılmaya başlaması Yeni dünya düzeni çalışmaları ile aynı zamana denk geldi. Yeni dünya düzeninin getirmek istediği finans sistemi belli zamanlarda oluşan krizlerden ziyade uluslararası finans alanında koordine olmuş bir yapı geliştirmek şeklinde özetlenebilir. Fakat bu çözümler sistemin kendi içinden ürettiği çözümlerdir. Bu kısa vadeli problemlerden ziyade serbest piyasa ekonomisinin çıkmazı veya çöküşü fazla üretimden olacaktır. Çünkü üretim mevcut insan varlığını tehdit etmeden büyüyemez. Dünyanın ölü bir işlenmiş maddeye dönüşeceği çevre felaketinin beraberinde dünya çılgın bir üretimle tıkanma yolundadır.
Son yılların gündemden düşmeyen konusu çevre yönünden ise dünyaya kısa ömürler biçiliyor. Müthiş rekabet, sınırsız ve sorumsuz üretim, uzak görüşlülükten mahrum ferdiyetçilik son yüzyılda belki de dünyanın mahvolmasına sebeb olacak. Bu gelişmelerin psikolojik alt nedenlerinin basında kulluk sınırlarını zorlayıp rableşmeye çalışan hakimiyet tutkusu var. İnsanlık sınırlarından çıkıp hayvanlık sınırlarında seyreden hayatı yaşama hırsı vardır. Bu sonuçların sorumlusu batı uygarlığıdır. Komünizmi de kendisi doğurup yerleşik hayata geçiren batı felsefesi. İslâm aleminin gelinen bu sonuçtan üzerine düşen mesuliyet sadece bu uygarlığa gerekli alternatifi üretememesidir. Yoksa bu vahim sonuçların oluşmasında müslümanların direkt hiç bir dahli olmamıştır. Bu yıkımın sonuçları da şimdi çeşitli ayak oyunları ile müslümanlara ödetilmek istenmektedir.
Dünyanın tüketici göçebeleri altında çıkamayacak şekle getirip büyüttükleri problemleri müslümanların karşısına getirerek ve korkutucu tablolar göstererek bir nizam teessüs ettiremezler. Artık batı uygarlığı dönemini kapamaya doğru yavaş yavaş yol almaktadır. Yeni dünya düzeni bu sonu ertelemeye yönelik örtülü bir gayrettir. Yeni düzen adındaki yeni sıfatı eskimeden dünya konjonktöründe kaybolup gitmeye mahkumdur. En azından bu tahmini başı çeken ABD için yapmamız mümkündür.
Yine global hiyerarşi güç kaynaklarına kimlerin sahip olduğuna göre belirlenecektir. Göz önünde bulundurmadan edilemeyecek son nokta ise tarih perspektifinde en etkili kuvvetin zamana gelen fikir olduğudur. Zamanı gelen fikir malumunuzdur. Fakat acaba güç kaynaklarına sahip olma yolunda ne gibi müsbet adımlarımız var?...
"ASKERÎ GÜCE DAYANAN DÜZEN"
Yeni dünya düzeninde bizim en önümle kartımız nedir? Moral ve ahlaki güç mü? Bunları bir kenara koyabiliriz. Peki ya politik ve diplomatik göçümüz var mı? Buna hiç bir zaman sahip olmadık. ABD'nin izlediği politikadan Üçüncü Dünya ülkelerinde hiç beğenilmez ve eleştirilmiştir. Dolayısıyla de eğer herhangi bir çatışma diplomasi sahasına kayarsa, büyük olasılıkla kaybederiz. Zaten ABD ısrarla bunun için Ortadoğu, Hint Çini, Orta Amerika'da müzakerelere ve diplomasîye karşı çıkıyor. Buralarda tekrar tekrar barış müzakerelerini kesmeye çalıştık ve bunda da bir hayli başarılı olduk. Yine bu sebeble ABD, BM'i her girişiminde etkisiz hale getiriyor. Bunlar bir müddet sonra fiyaskoyla sonuçlanacak. Ya öyleyse ekonomik gücümüz var mı? Dünyada 1770'lerin basma kadar ezici bir ekonomik hakimiyetimiz vardı. Ama artık böyle bir üstünlüğümüz kalmadı. ABD hala en büyük ekonomiye sahip ülke. Ancak eskisi gibi dev bir farkla değil. Amerikan ekonomisine uzun vadede pek çok yıkım getirecek Reagan yıllarından sonra baş rakipleri Almanya ve Japonya île kıyaslandığında ekonomik olarak daha zayıf. Moda ifadeyle dünya çok kutuplu bir ekonomiye sahip. Dolayısıyla ekonomik gücümüz de fazla önemli değil. Geriye tek bir şey kalıyor: Askeri güç. ABD bu hususta neredeyse tekeli elinde tutuyor. Üstelik yeni dünya düzeninde ABD'nin güç kullanmasına artık caydırıcı bir güç bulunmaması gibi çarpıcı bir yenilik de var. Eskiden bir caydırıcı güç bulunuyordu. Sovyet gücü. Sınırı aşarsa karşısında Sovyetleri bulacak ve bu da tehlikeli sonuçlar doğuracaktı. Kendimizi tehlikeye sokmak istemediğimizden dolayı sınırı aşmıyorduk. İzlediğimiz ahlaki ilke bundan ibaretti. ABD şimdiki serbestliğinin tamamen bilincinde. Soğuk savaş sonrası dönemin önemli özelliklerinden birisi bu olacak, ilk soğuk savaş sonrası askeri müdahale Panama'ya idi. Bundan böyle ABD ilk defa askeri gücünü oldukça serbestlik içinde kullanabilecek. Ruslar artık oyunun dışında kaldıklarına göre artık caydırıcı güç yok. İşte yeni Dünya Düzen.